MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, önerdiği "Türkiye-Rusya-Çin (TRÇ)" modelinin detaylarını açıkladı.
Bahçeli'nin, Türk Akademisi Siyasi Sosyal Stratejik Araştırmalar Vakfı Başkanı ve MHP Ekonomik ve Sosyal Politikalardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı İsmail Faruk Aksu'ya "TRÇ ittifakı" ile ilgili yaptığı değerlendirmelerin ikinci kısmı Türkgün gazetesinde yayımlandı.
Türkiye, Rusya ve Çin'in, sahip olduğu potansiyel ile küresel nüfusun yüzde 20'sine, küresel toprak büyüklüğünün yüzde 20,46'sına, küresel GSYİH'nin yüzde 19,57'sine, küresel mal ihracatının yüzde 17,42'sine, küresel askeri harcamaların yüzde 17,96'sına, küresel seviyedeki toplam askerî mevcudiyetinin yüzde 16,9'una eşit olduğunu kaydeden Bahçeli, şöyle devam etti:
"Küresel potansiyel dikkate alındığında; yeni küresel finans sistemini inşa, yeni küresel rezerv para birimine sahip olma, yeni küresel savunma alanı ve doktrini oluşturabilme kudreti, yeni ve daha adil bir küresel sistem kurma irade ve hedefi başlıklarının da hayata geçirilebileceğini, böylelikle küresel barış ve istikrarın tesisi için insanlık adına alternatif ve huzurlu bir dünya inşasının mümkün olabileceğini de göstermektedir."
Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin köklü bir geçmişe dayandığını hatırlatan Devlet Bahçeli, Soğuk Savaş döneminin sona ermesinin ardından iki ülke arasında yeni iş birliği imkân ve perspektiflerinin ortaya çıktığını belirtti.
Aynı şekilde Türkiye Cumhuriyeti ile Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki diplomatik ilişkilerin de 1971 yılında tesis edildiğini ve 2010 yılında "stratejik iş birliği" düzeyine yükseltildiğini kaydeden Bahçeli, "Hâlen ekonomik ve ticari konular her iki ülke ilişkilerimizin itici gücünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte bölgesel güvenliği, barış ve huzuru esas alan çok yönlü iş birliği imkânları da kuşkusuz mümkündür" ifadelerini kullandı.
TRÇ ittifakının askerî değil, sivil-ekonomik bir iş birliği öngördüğünü vurgulayan Bahçeli, şöyle konuştu:
"Hatırlanacağı gibi daha evvel müteaddit defalar dış politika anlayışımızı ifade ederken 'Çift başlı Selçuklu kartalından ilham alan bir kavrayışla hem Doğu'ya hem Batı'ya elimizi uzatır, her iki yöne başımızı ve bakışımızı çeviririz' diyerek çift yönlü bir jeopolitik vizyonla stratejimizi temellendirmiştik.
Önerimizin, Türkiye'nin mevcut güvenlik mimarisini (NATO) bütünüyle ikâme etmeye yönelen bir adım olarak değil, çok kutuplu sistemde ek bir etki vektörü üretmeye dönük stratejik bir çerçeve olarak okunması isabetli olacaktır. Bu bakımdan TRÇ, öncelikle bir 'askerî blok'tan ziyade enerji, ulaştırma, sanayi/teknoloji, finans ve kriz diplomasisi alanlarında işlevsel yakınsama yaratmayı hedefleyen, katmanlı bir ortaklık modeli olarak tasavvur edilebilecektir.
Tarihsel bağlam hatırlandığında, Türkiye'nin NATO üyeliğinin caydırıcılık ve güvenlik açısından sağladığı çerçevenin göz ardı edilmemesi gerekir. Bu nedenle TRÇ'nin askerî nitelikte kurgulanmaması, NATO yükümlülükleriyle çelişmeyen sivil-ekonomik sütunlar etrafında kurumsallaşması daha uygun olabilecektir. Böyle bir yaklaşım, ittifaklar arası bir sıfır toplamlı tercih doğurmadan Türkiye'nin manevra alanını genişletebilecek; söylemi somut ve ölçülebilir çıktılara bağlayabilecektir."
"Bu çerçevede TRÇ'nin altı, bazı işlevsel sütunlarla doldurulabilecektir" diyen Bahçeli, sözlerine şu şekilde devam etti:
"Enerji ve iklim geçişinde, doğal gaz ticaret merkezi (hub) tasarımı, depolama ve LNG kapasitesi ile nükleer/yenilenebilir projelerde eş-finansman Türkiye'nin arz güvenliği ve fiyat istikrarına katkı sağlayabilecek, ulaştırma-lojistikte, Orta Koridor'un (Kafkasya-Anadolu-Avrupa) demir yolu, Ro-Ro ve liman entegrasyonları ile gümrükte 'tek pencere' uygulamaları transit süresini kısaltarak Türkiye'nin stratejik transit gelirini artırabilecektir.
Sanayi-teknolojide, uydu/uzay, batarya-elektrikli mobilite, petrokimya ve tarımsal sulama teknolojilerinde ortak Ar-Ge ve eş-üretim (co-production) programları, tedarik zinciri yerelleşmesini hızlandırabilecektir. Finansta, yerel para cinsinden ticaret, swap hatları ve kalkınma bankası benzeri proje finansmanı araçları, yaptırım ve döngüsel şoklara karşı finansal tampon işlevi görebilecektir. Kriz diplomasisinde ise Suriye, Güney Kafkasya ve Karadeniz deniz/tahıl koridoru gibi dosyalarda üçlü istişare mekanizmaları, Türkiye'nin ara buluculuk kapasitesini destekleyebilecektir.
TRÇ çağrısı, 'çift başlı kartal' vizyonuyla birlikte okunduğunda, Türkiye'nin tek eksene hapsolmayan, katmanlı ve seçici bir dış politika enstrümanına işaret etmektedir. Bu enstrüman, NATO'dan kopmadan ve TDT-2040 hedefleriyle çelişmeden; enerji-lojistik-finans-teknoloji eksenlerinde işlevsel yakınsama ürettiği ölçüde Türkiye'nin menfaatlerine hizmet edebilecektir.
Uygulamanın başarısı, söylemin kurumsal tasarıma, tasarımın ise ölçülebilir çıktılara (örneğin maliyet düşüşü, transit süresi kısalması, yerelleşme oranı, yerel para ticaret payı, yeni pazar payı) dönüştürülmesine bağlı olacaktır. Bu yaklaşım, hem dengeleyici stratejik vizyonu destekleyecek hem de Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarıyla uyumlu bir yol haritası sunacaktır.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi öncelikli hedef, siyasi istişare ve iş birliği ile ekonomide çok boyutlu iş birliği olsa da uluslararası güvenlik alanındaki mevcut kaos hâli sürerse bu birlikteliğin güvenlik boyutu dâhil barış ve huzura katkı verebilecek unsurlarla desteklenmesi de söz konusu olabilecek, kaçınılmaz olarak gündeme gelebilecektir."