Türkiye'de servet dağılımı, son yıllarda görülmemiş bir dengesizliğe ulaştı. World Inequality Database verilerine göre, 2023 itibarıyla en zengin yüzde 10'luk kesim, ülkedeki toplam servetin yüzde 68,4'ünü elinde tutuyor. Bu oran, servetin neredeyse üçte ikisinin yalnızca toplumun küçük bir kesiminde toplandığını gösteriyor.
Buna karşılık, toplumun yarısını oluşturan en yoksul yüzde 50'lik kesimin payı sadece yüzde 2,6. Veriler, servet uçurumunun her yıl daha da derinleştiğini ortaya koyuyor.
2021 yılında en yoksul yüzde 50'lik kesim, toplam servetin yüzde 3,6'sına sahipti. Ancak sadece iki yıl içinde bu oran 1 puan gerileyerek yüzde 2,6'ya düştü. Bu, alt gelir grubunun servetten aldığı payın yaklaşık %28 oranında azaldığı anlamına geliyor. Yani toplumun yarısı, toplam servetin yalnızca küçük bir kırıntısıyla yaşam mücadelesi veriyor.
En zengin yüzde 10'luk kesimin servet payı ise son on yılda kesintisiz arttı. 2013'te yüzde 62,7 olan bu oran, her yıl yükselerek 2023'te yüzde 68,4'e ulaştı. Yalnızca son üç yılda bile zenginlerin payında yaklaşık 3 puanlık bir sıçrama yaşandı.
Bu veriler, Türkiye'de gelir ve servet artışının ağırlıklı olarak üst gelir grubuna yöneldiğini, orta ve alt gelir gruplarının ise gerilediğini ortaya koyuyor.
Siyasal iktisatçı İnan Mutlu, söz konusu verileri sosyal medya hesabından paylaşarak şu yorumu yaptı:
"Devlet eliyle yoksuldan alıp zengine aktarma politikasının kaçınılmaz sonucu. Rasyonel Şimşek programı da farklı bir şey yapmıyor."
Mutlu'nun bu ifadesi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in yürüttüğü ekonomi programlarının da eşitsizliği tersine çevirmediğine, hatta daha da derinleştirdiğine işaret ediyor.
Vergi yükünün büyük kısmı dolaylı vergiler üzerinden alınırken, bu vergiler toplumun tüm kesimlerine aynı oranda uygulanıyor. Ancak düşük gelirli yurttaşlar, bu vergileri gelirlerine oranla çok daha ağır hissediyor. Buna karşılık, yüksek gelir ya da servet sahibi olanlar genellikle kazançlarının küçük bir kısmını vergi olarak ödüyor. Vergi sistemindeki bu dengesizlik, gelir dağılımını yukarı doğru çeken önemli bir etki yaratıyor.
Kamu harcamalarının yönü de benzer bir etki doğuruyor. Devlet bütçesi, sosyal yardımlar, doğrudan gelir destekleri ya da kamu hizmetleri yerine çoğu zaman büyük projelere, ihale yoluyla sermaye gruplarına aktarılan kaynaklara ayrılıyor. Bu da geniş toplum kesimlerinin yaşam standartlarını iyileştirmek yerine, sınırlı bir grubun sermaye birikimini büyüten bir yapıya dönüşüyor.
Tüm bu tercihler birleştiğinde, gelir ve servet tabandan yukarıya doğru yeniden dağılırken, geniş kesimlerin refahı zayıflıyor.