Siyasette bir işi yapmak kadar, hangi ortamda, hangi zamanda yaptığınız da önemlidir.
Özlem Çerçioğlu’nun AK Parti’ye katılımını örnek alalım:
Önemli bir isim. 23 yıldır CHP’de siyaset yapıyor. CHP’den milletvekili olmuş, aynı partiden il belediye başkanı, büyük şehir belediye başkanı seçilmiş. Hani damarını kessen kanı CHP diye akacak birisi.
Özlem Çerçioğlu’nun, herhangi bir zamanda partisinden ayrılıp başka partiye geçmesi önemli olaydır. Ak Parti’ye geçmesi de önemli olaydır.
Peki şu andaki geçişini problemli kılan ne?
Bir kere CHP’li belediyelere karşı İstanbul’dan başlayan “yolsuzluk” iddialı siyasi niteliği çok tartışılan bir yargı operasyonu devam ediyor. İstanbul’dan başlamış, çünkü 2019’dan bu yana İstanbul’un kaybı iktidarda travma oluşturmuş… Artı, operasyon Ekrem İmamoğlu gibi bir isimden başlamış, çünkü İmamoğlu gelecekte en tepeyi hedefleyen rakip olarak görülmüş.
Operasyon yayılıyor, çünkü 31 Mart 2024’teki yerel seçimlerde CHP, iktidarın kontrolündeki birçok büyük şehir belediyesini kazanmış, üstelik birinci parti olmuş, üstelik belediyelerden yola çıkarak merkezi iktidar olmayı planlamış.
Acaba operasyonun ucu üç dönemdir CHP’nin elinde bulunan, Özlem Çerçioğlu’nun yönettiği Aydın’ı da kapsar mı? Operasyon bu. Hangi şafak vakti kime vuracağı belli olmaz ki… Çoluk çocuğunuzla, hısım akrabanızla, enişteniz gelininizle toparlanmanız söz konusu. İddianame yazılıncaya kadar aylarca içerde kalmanız mümkün. Böyle bir sinyal gitmiş midir Özlem hanıma? Bir “Himaye arayışı” başlamış mıdır? Böyle zamanlarda “Sizi beyefendi ile, hanımefendi ile görüştürsek” diyenler çıkar mı?
Tam bu dönemde Ak Parti’ye pırıltılı bir şeyler bulma ihtiyacı belirir mi? Ekonomi dökülüyor, insanlar burnundan soluyor. Yukarılarda bir yerlerde “Efendim okkalı transferler yapılabilir” gibi sözler dolaşmaya başlar mı? “24’üncü yıl töreninde şöyle alımlı birkaç transfer olsa, üstelik CHP’den olsa, üstelik CHP’yi en çok sarsacak isimlerden olsa…. Özgür Özel’in miting fiyakası çökmez mi?”
Oralarda “Peki ama bizim 23 yılını iktidarda geçirdiğimiz 24’üncü yılda insanların huzuruna çıkaracağımız en flaş olay transfer mi olmalı?” sorusunu soran birisi çıkmış mıdır? “Peki ama belediyelere yönelik operasyonların siyasi nitelikli olduğu iddiası çalkalanırken, Yargıya güven bu yüzden yerlerde sürünürken bu transferin pis kokular üretmesi nasıl önlenir?” sorusunu soran çıkmaz mı? “Peki ama transfer konusu Türkiye siyasetinde her zaman şaibe kokusu taşımıştır, burada da şaibe gündeme gelir” diyen çıkmamış mıdır?
Tayyip Erdoğan’ın “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla böyle bir görüntüde rol almasının sakıncalarını hatırlatan olmamış mıdır?
Nasreddin Hoca’ya “Hocam tuvalette sakız çiğnenir mi?” diye sorulmuş hani, Hoca da “Çiğnenir çiğnenmesine ama evladım demiş, yanlış anlaşılır.” Tam da bu. Siyasette neyi ne zaman, hangi ortamda yaptığın büyük önem taşır.
Ne kazandı Ak Parti 24’üncü yılını böyle bir transferin gölgesine sokarak. “Her şey bitti mi?” sorusunu sordurarak ne kazandı?
Özlem Çerçioğlu “Cumhurbaşkanımızın himayelerinde…” ifadesini kullandı bu flaş görüntü içinde. Seçerek mi kullandı, “Himayeye girin kurtulun” mesajı mı verdi, “Himayeye girmediniz başınıza neler geldi?” mi demek istedi, yoksa sıradan “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde…” ifadelerinin gazına mı geldi…. Bilinmez ama sahneye çıkarılan bu “Himaye” lafı, Çerçioğlu dosyasının altı çizili ifadesi haline gelecek…
Özlem Çerçioğlu’nun transferinin tam da “İtirafçılar” silsilesinin gündem olduğu, Sanık – Avukat – Savcı üçgeninde milyon dolarların konuşulduğunun adeta suçüstü halinde ortaya çıktığı, “FETÖ borsası”ndan sonra “İBB Borsası”nın Yargı ile irtibatlandığı bir dönemde gerçekleşmesi, konuyu çok daha problemli hale getirmiştir. Bunca koordinatın kendiliğinden bir araya geldiği bir durumda “Ne döndü bu işlerde?” sorusunun sorulması nasıl önlenebilir ki?
İsmail Uçar vardı bir, İstanbul Anadolu Adliyesi Başsavcısı idi, bir rapor sundu HSK’ya “Yargıda işler bildiğiniz gibi değil, kirlenme aldı başını gitti” diye özetlenecek, içi somut örneklerle dolu bir dosyaydı o. “Yargıya güvenin yüzde 20’lere düştüğü” gerçeği, bu ülkede herkesin “Yargıyı kurtarın” diye bağırıyor olduğunu gösteriyor. Kim duydu bu çığlığı? Yaşananlar bu çığlığı sadece beslemiyor mu? Ak Parti yönetimi içinden bir avukatın karıştığı pazarlıklar işi, iktidar adına utandırıcı hale getirmiyor mu? Cumhurbaşkanı, devletin başı olarak herhalde Yargının sağlıklı işleyişinden de sorumlu olmalı. Ne diyor meselâ bu “Yargıya güven aşınması” karşısında?
İktidar ortağı olarak Bahçeli ve diğer MHP’liler, Yargıya ilişkin kimi uyarılarda bulunurken, bu, mesela sayın Cumhurbaşkanı için bir anlam ifade etmiyor mu?
Özlem Çerçioğlu’yla ilgili dosyalar var mıydı? Bundan sonra herhangi bir savcı, meselâ İstanbul cumhuriyet başsavcısı, Adana’dan Zeydan Karalar’ı getirdiği gibi Çerçioğlu’na da bir şafak göz altısı yaptırıp, İstanbul’a getirtebilir mi? Çerçioğlu’nun altını çizdiği “HİMAYE” neleri kapsıyor, bunu turnosollayabilecek miyiz?
Bir de malum avukatın pazarlık yaptığı sanığa “makyavelist ol” tavsiyesinin…
Ak Parti bundan sonra kaçıncı yılını kutlar bilmiyorum, ama 24’üncü yılın içine Erdoğan’ı da alan “Çerçioğlu transferi” fotoğrafıyla hatırlanması en azından bir siyasi iletişim faciası olarak tarihe geçecektir. Yazık oldu “Erdemliler Hareketi” olarak yola çıkan Adalet ve Kalkınma Partisine…
https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/bir-siyasi-iletisim-faciasi-1604900