İsrail Başbakanı Netanyahu, “Topraklarımız üzerinde yeniden imparatorluklar kurabileceklerini ve egemenlik sağlayabileceklerini hayal edenlere şunu söylüyorum: Unutun bunu. Böyle bir şey olmayacak. Düşünmeyin bile. Kendimizi savunmaya kararlıyız ve bunu yapabilecek güçteyiz." diye Türkiye'yi suçladı ya, CFR, yani Dış İlişkiler Konseyi'nin yayın organı olan ve iki ayda bir yayınlanan Foreign Affairs dergisi de 25 Aralık 2025 tarihinde Aslı Aydıntaşbaş imzasıyla, "Erdoğan'ın İmparatorluk Yanılgıları; Türk gücü, Cumhurbaşkanının hırslarıyla örtüşmüyor." başlıklı bir analiz yayınladı...
***
Netanyahu'nun konuşmasında ve CFR sayfasındaki analizde ortak kavram, “imparatorluk”!
Aslı Aydıntaşbaş'ın bu yazıyı daha önce yazdığı ve Foreign Affairs'de inceleme sürecinden geçtiği düşünülürse, ABD, İngiltere ve İsrail'i yönlendirmekte olan CFR tarafından Türkiye'nin imparatorluk hayallerinin eleştirilmesi, ardından da Netanyahu'nun aynı ifadeyi kullanması, Türkiye aleyhinde önemli bir hazırlığın işareti...
Aslı Aydıntaşbaş'ın, "Türkiye'nin bugüne kadarki gücü, Erdoğan'ın Türk liderliğinde bir bölgesel düzen kurma özlemleriyle örtüşmüyor. Trump'ın desteği görünüşte iyi olsa da, Amerikan başkanının dürtüsel ve yapılandırılmamış dış politikası, Türkiye'nin bölgedeki etkisini artırması veya Ortadoğu'nun geri kalanını onu kabul etmeye ikna etmesi son derece düşük bir ihtimal...” diye yorum yapması gösteriyor ki koalisyon çevrelerinde Türkiye aleyhinde bir kamuoyu oluşturmak için düğmeye basılmış durumda... Çünkü bu analiz, bir Türk vatandaşının analizi sayılmaz; CFR'nin analizidir!
***
Analizde özet olarak “Hem Erdoğan hem de aşırı milliyetçi müttefiki Devlet Bahçeli (ki kendisi Ekim 2024'te PKK ile görüşmelerin yeniden başlatılması çağrısını ilk yapan kişiydi) şimdi Türk-Kürt-Arap ittifakını bölgesel istikrarın temeli olarak tanımlıyor.
Ancak Kürtlerle görüşmeler Türkiye'de veya Suriye'de tıkanırsa, tüm yapı sarsılmaya başlar. Kürtlerin yeniden ayaklanması, Türkiye'yi güvenlik güçlerini konuşlandırmaya itecek ve daha geniş bölgesel diplomasi için gerekli kaynakları tüketecektir. Dahası, Kuzey Suriye'deki istikrarsızlık, Ankara'nın başkalarının başaramadığı yerde Türkiye'nin düzen sağlayabileceği iddiasını zayıflatacaktır.
Ankara ve Şam Kürtlerle bir anlaşmaya varabilse bile, Erdoğan'ın yeni bir Türk yüzyılı başlatma hayali kırılgan temeller üzerine kuruludur. Sonuç olarak, Türkiye'nin Suriye'nin yeniden inşasını veya herhangi bir büyük bölgesel projeyi finanse edecek ekonomik kapasitesi yok. Artık seçim kazanabileceğinden emin olmayan Erdoğan, yasal sistemi rakiplerini ezmek için bir sopa haline getirdi.
Ankara, Erdoğan'ın yerine kimin geçeceği ve Ankara'nın Trump yönetimiyle balayı döneminin ne kadar süreceği konusundaki sorular varken hiçbir şekilde bölgeye garanti veremez.” deniliyor.
***
Analizde Türkiye-İsrail ilişkileri de şöyle değerlendiriliyor:
“Erdoğan'ın vizyonuna yönelik en acil dış tehdit, Türkiye'nin İsrail ile derinleşen rekabetidir. Şara hükümetine karşı derin şüphe duyan İsrail, Suriye içinde 100 kilometrekareden fazla bir tampon bölge üzerinde askeri kontrol sağlamaya çalışıyor.
Bu rekabet halindeki projeler, Türkiye ve İsrail güçlerini ve vekillerini bir çatışma rotasına soktu. Her iki ülke de Esad sonrası düzeni kendi avantajına göre şekillendirmeye çalışırken, askeri varlıkları ve istihbarat faaliyetleri giderek daha fazla örtüşüyor ve çatışma riskini artırıyor.
Trump, Erdoğan'ın Ortadoğu vizyonunu satmasına yardımcı oldu; ancak değişken Trump'tan gelen onay, Türkiye'ye Amerikan desteğinin devam edeceğine dair pek bir güvence sağlamaz ve temel gerçekleri de değiştirmez. İsrail, Suriye'de hâlâ askeri üstünlüğe sahip.
Erdoğan bir Osmanlı sultanının hayallerini besliyor olabilir, ancak modern Türkiye kendi arka bahçesinde topallamaya ve iç sorunlara saplanıp kalmaya devam ediyor. Ankara bölgesel düzende önemli bir oyuncu ve Suriye'de baskın bir güç olmaya devam edecek olsa da Ortadoğu'da tek baskın güç olduğu zamana geri dönemeyecektir.”
***
ABD basınının önde gelen yayınlarından WSJ'de ise İsrailli gazeteci Amit Segal imzalı analizde ise “Eğer Ankara’ya F-35 satışı gerçekleşirse bu savaşa yol açabilir” ifadeleri kullanıldı.
Analizde, F-35’lerin yalnızca bir savunma platformu olmadığına, aynı zamanda bölgesel güç dengelerini doğrudan etkileyebilecek stratejik bir unsur olduğuna dikkat çekildi.
Bu yorum ve analizlerin yapıldığı günlerde, Türkiye'yi ziyaret eden Libyalı komutanların uçağının düşmesi, Türkiye'nin bölgesel güç niteliğine bir darbe gibi görünüyor...
https://www.yenicaggazetesi.com/cfr-trumpin-erdogana-destegi-devam-etmez-988837h.htm