Ahmet Taşgetiren

Tarih: 19.12.2025 16:52

Değer çürümez, çürüyen insandır

Facebook Twitter Linked-in

Yıllar önce, muhafazakâr camiada “Mücahitken müteahhit olma” vakıasının konuşulduğu günlerde Nokta dergisi, bir mülâkat yapmıştı benimle. “Para Müslümanları bozuyor mu, ne dersiniz?” gibisinden bir soru vardı. “Sığ sularda dolaşmak kolay, su derinleşince boğuluyorsunuz” gibi bir ima seziliyordu soruda.

Ben de “Sınav her zaman vardır. Hazreti Yusuf bile sınavdan geçmiş” gibi bir cevap vermiştim. “Sınav durumunda Allah’a sığınan kurtulur” demiştim. Yine Yusuf gibi.

Bugünlere geldik. Muhafazakâr iktidar derinleşti. Artık “Mücahitlikten müteahhitliğe geçme”yi sorun etmeyecek zeminlere gelindi. “Değer çürüme”sini konuşuyor herkes.

Cezaevlerinde doluluk oranı yüzde 140’lara ulaşmış. 300 bin kapasiteli cezaevlerinde 440 bin insan varmış. İster Yargı’nın yanlış işliyor olmasının ürünü olsun ister toplumun hastalıklı hale gelmesinin, neresinden bakılsa “çürüme”ye geliyor analizler.

Uyuşturucu operasyonları “muhafazakâr” iktidar çevresinden insan topluyor. “Muhafazakârlık” “değer muhafazası”ndan “statü muhafazası” ya da “çıkar muhafazası” gibi başka alanlara kaymış.

Bir kere daha söyleyeyim: Değer çürümez, insan çürür.

İnsan yeniden yeniden değerlere davet edilir.

Kur’an’da Asr suresi var. Onu yeniden okumak gerekiyor. “Asır - çağlar tanık olsun ki, İnsan ziyandadır, hüsrandadır, yanlışlıktadır” diye başlıyor sure. Sonra istisnalara işaret ediliyor: “İman edenler, iyiliklerden kopmayanlar, Hakk’ı tavsiye edenler, sabrı tavsiye edenler…”

“İman edenler”i “Ana değerlere güvenlerini kaybetmeyenler, ölçülere itina edenler, mizanı ve nizamı bozmamakta ısrar edenler, bütün bunların kök değeri olan Allah ile ilişkiyi, ebedi âlem duyarlılığını kaybetmeyenler” diye anlamak mümkün değil mi?

İlâhi kelâm orada durmuyor. Soyutta kalmıyor. “Salih amel” kavramını koyuyor hüsrandan kurtuluşun yoluna. “İyi davranış, bozulmamış karakter, toplumsal sulhla – barışla bağlantılı iş, başkasına iyilik taşıyan eylem… İyilik insanı olmak…”

Sonra bir adım daha: Bireyselde kalmama, toplumsal inşaya yönelme… “Hakkı tavsiyeleşme… “Hak”tan kopmama. “Hakka olan güven”i kaybetmeme. Bireysel çürümeyi külli değer çürümesi haline getirmeme. Değerler etrafında bir medya dili oluşturma. İnsan ilişkilerinde “Hak hassasiyeti”ni öne çıkarma.

Sonra bir adım daha: “Sabır tavsiyeleşmesi.” Yani insani direnç. Değer direnci. Herkes çürüse çürümeyen bir adacık halinde kalmaya razı olma, bunun bedeline katlanma. “Temiz kalma” iradesi.

Bazen “çapul” ortamı doğuyor toplumlarda. Kapan kapana iklimi. Bir tür sel içinde kütükleşme, kütük kapma.

Nokta dergisinin sorusunda “Çocuklarınız çalınacak, dayanamayacaksınız” gibi bir ima vardı. “Muhafazakârlık” falan diyorsunuz da, bu öyle bir fırtına ki tüm çatılarınızı alır götürür” gibi bir ima.

Ben o zaman Sezai Karakoç’un “Ben her taşı beş yüzyıl önce konmuş, Bir camiye tutunarak buluyorum kendimi, Bir yağmadan böyle kurtarıyorum kendimi” mısralarını hatırlatmıştım savunma diliyle…

Bütün bunları, yola “Değer muhafazası” duyarlılığı ile çıkanlar, “iktidar” gibi bu ülkenin maddi – manevi tüm müktesebatında tasarruf yetkisi edinenler “Nereden nereye geldik?” sancısı ile değerlendirmeli.

Ama iş, sadece iktidar meselesi değil. İktidarın toplumu getirip bıraktığı “çürüme”nin yeniden nasıl onarılacağı sorunu, iktidarın yerine talip olan herkesin sorunu. “Değer”in farkında olmak, “Değer kaybı”nın farkında olmak, insanla ve iktidarla birlikte “Değer”i çürütmemek, külli bir afet haline gelen ahlâksızlığı yine ahlâka sarılarak toplum ikliminden uzaklaştırmak… “Ahlâk duyarlılığı”nı, bir “siyasi erdem” olarak yeniden bayraklaştırmak…

“Ergen zorbalıgı”ında neyi görüyorsunuz? Bir çocuk bir çocuğu öldürdüğünde ne ölmüş oluyor toplumda? “Muhafazakâr bir gencin uyuşturucu bataklığına doğru yürüyüşü” toplum adına nasıl bir S.O.S veriyor?
Herkesin kapısı çalınıyor, uyanın!

Analık gidiyor, babalık gidiyor, dedelik gidiyor. Bütün güzel nitelikler çamurun içine sürükleniyor.

Bilmiyorum belki de içimizde en seküler, en laik bilinen birileri, kendi çocuklarının gelecek kaygısıyla muhafazakâr iktidarın yakasına yapışıp “Nereye getirdiniz bu ülkenin güzel insanlarını?” diye sarsmalı. İktidarın derin sularında duyarlılığı aşınmış muhafazakârlığı uyarmak için tarihin en dramatik paradoksu olurdu bu.

https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/deger-curumez-curuyen-insandir-1606246


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3