Vay arkadaş tam bir yıl oldu. Kelimelerin boğazda düğümlendiği, gerçeklerin gürültü arasında kaybolduğu bir dönemde, ciğerlerimize dolan o ilk “Nefes” ile yola çıktık.
Sadece mürekkep ve kağıt değildi derdimiz… Sıkışıp kalmış zihinlere bir pencere açmak, “başka bir ses mümkün mü?” diyenlere gür bir yanıt vermekti.
***
Rüzgara karşı yürüdük. Kolay olanı değil, doğru olanı seçtik. Bence başarılı da olduk. Geride bıraktığımız koca bir yılda, her manşetimizde, her satırımızda ve virgülümüzde bu sorumluluğun ağırlığını taşıdık.
Gürültünün alkışlandığı, suskunluğun makbul sayıldığı bir iklimde, “bir durup düşünelim” deme cesaretini gösterdi.
***
Bir yılın sonunda geriye dönüp baktığımızda; Nefes, sadece haber yapan bir gazete olmadı. Okuruyla birlikte düşünen, birlikte itiraz eden bir ortak akla dönüştü.
Bugün bir yaşındayız. Genç sayılırız ama hafızamız var, inadımız var, anlatacak çok sözümüz var. İtirazım var!
***
Böyle olmamalıydı… Ne yazık ki takvim yaprakları 2026’nın kapısını aralarken, ülkemiz adına “kayıp” olarak nitelendirilecek bir yılı, 2025’i geride bırakıyoruz.
Geçtiğimiz bu koca yılda zamanın adeta geriye işlediği, kazanımların birer birer kaybedildiği zorlu bir sınav verdik.
Hukukun terazisinin şaştığı, demokrasinin temel kolonlarının sarsıldığı ve adalete olan inancın tarihin en kırılgan seviyelerine gerilediği günlere tanıklık ettik.
***
En can yakıcı olanı ise, bu gerilemenin faturasının doğrudan ve acımasızca vatandaşa kesilmesiydi.
Çarşıda, pazarda, mutfakta yangın sönmek bilmezken, emeğin değersizleştiği, orta direğin yok olduğu ve yoksulluğun derinleştiği karanlık bir tabloyla yüzleşmek zorunda kaldık.
***
Gelir dağılımı bozuldu, ücretler eridi. Gençler gelecek planı yapamaz hale geldi, emekliler geçinmeyi değil hayatta kalmayı hesaplar oldu.
Bir yıl boyunca rakamlar süslendi, cümleler parlatıldı ama hayat inatla gerçeği gösterdi.
“Nefes Gazetesi” işte tam bu noktada tarafını seçti. İyiye gitmeyeni “iyiymiş gibi” anlatmamak için, gerçeği eğip bükmeden yazmak için yola çıktı.
***
Rakamlar yalan söylemez. İyi de rakamları görmezden gelenler halka yalan söylüyor! Bugün yoksulluk sınırının 100 bin liraya dayandığı, 2026 projeksiyonlarında ise bu sınırın korkunç bir hızla 130-140 bin liralara koştuğu bir ülkede yaşıyoruz.
Hal böyleyken, milyonların önüne “müjde” diye atılmaya çalışılan 28 bin liralık asgari ücret veya 20 bin liralık emekli maaşı, bir geçim önerisi değil, açıkça bir sefalet ilanıdır.
Biz bunu kabul etmiyoruz! (Bu arada toplantılara katılmayan Türk-İş’i de kendi adıma kutluyorum.)
***
Yoksulluk sınırının arşa çıktığı bu tabloda, asgari ücretin en az 60 bin lira, yıllarını bu ülkeye vermiş emeklinin maaşının ise en az 70 bin lira olması bir lütuf değil, zorunluluktur. İnsanca yaşamın, onurlu bir hayatın alt sınırı budur.
Biz yeni yaşımızda da bu gerçeği haykırmaya, hakkı yenenin gür sesi olmaya devam edeceğiz.
https://www.nefes.com.tr/yazarlar/murat-muratoglu/nefes-almak-yetmez-insanca-yasamak-gerek-89668