“Küllü nefsin zaikatü'l mevti sümme ileyna türce'un (Ankebut Suresi 57 .ayet )
"Her nefis ölümü tadıcıdır (tadacaktır) sonra Biz'e döndürüleceksiniz."
İnsanın karşılaşacağı ölüm gerçeğinin son saniyeleri, geldiğinde o sırada yanında bulunanlardan Dr. Neşet Ömer Bey "Dilinizi göreyim efendim. Lütfen dilinizi dışarı doğru çıkartın" diye telaşlanırken, Atatürk, Dr. Neşet Ömer Bey'e bakarak "VE ALEYKÜMSELAM" diyerek gözlerini kapamıştır.
(Kılıç Ali'nin anıları sayfa 659. Hulusi Turgut )
Peki o sırada Atatürk'ün yanında bulunanlar telaş ve çaresizlik içinde kıvranırlarken ve hiç gereği yokken Atatürk'ün" VE ALEYKÜMSELAM" demesinin anlamı ne olabilir diye bir soru akla gelebilir. Böyle bir sorunun yanıtı Kur'an ayetlerinden öğrenelim
İşte Kur'an'ın söyledikleri: "İyiliklerini içeren kitabı sağ tarafından verileceklere, melekler; "SELAMÜNALEYKÜM" derler." (Vakıa Suresi 90 -91 )
Yaşamayı öğrenmek hâlâ gerçekleşmesi gereken bir şey ise, yalnızca yaşam ile ölüm arasında vuku bulacaktır gerçeğinden hareketle; gençlik, delikanlılık ve orta yaş dönemlerindeki tüm yaşamını ülkesine vakfetmiş bir "İNSANDAN" bir nebze olsun bahsetmek istiyorum.
Ülkesi için yaptıklarına karşılık bazı kendini bilmezlerce hayasızca ve arsızca, gerçek dışı eleştirilere maruz kalan ve tüm saldırıların odağında olan bir büyük insandan. Zübeyde Hanım'ın "Sarı saçlı, mavi gözlü Bozkurt'u- Mustafa'sından. Yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten ve onun son anlarından...
Yaşar Nuri Öztürk Üstada kulak verelim; "Suriyeli kumandan ne diyor ,"Efendim biz de sizin gibi bağımsızlığımızı kazanamaz mıyız? Fransızlar anamızı ağlatıyor !"
"Tabii ki kazanırsınız. Ne demek!" diyor. "Yalnız bir şartı var. Ölmeye hazır olacaksınız." Mustafa Kemal işte bu.
Diyor ki, "Kurtarıcı biziz. Biz kendimizi kurtaracağız ya da insan şeref ve haysiyetine yakışır şekilde öleceğiz."
"YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!" öyle edebiyat lakırdısı falan değil. Öyle ayran kabartma söylemi de değildir.
"Bir başıma da kalsam, bu mücadeleyi vereceğim ve en sonunda bir tepeye gidip milletimin bayrağına sarılarak ruhumu teslim edeceğim. Asla savaşmadan teslim olmam." diyor. Yani, "Ruhumu Allah'a teslim eder ölür giderim ama, işgalcilere teslim olmam!" diyor.
Mustafa Kemal'i anlamak lazımdır. Mustafa Kemal'i anlamadan ne bu ülkenin kurtuluşu mümkündür, ne de İslam dünyasının. Bunu hep söylüyorum yıllardır. İnsanlık beni bir gün bunun için anacaktır, biliyorum! Bir gün İslam dünyasının kurtuluşunu ufukta bir aydınlık olarak görür ve işte kurtuluş geldi dersek, kaç yıl sonra, ne zaman olur bilemiyorum. Bir gün olacak. Ama, zamanını bilemem...
İslam dünyası o gün başladığı yerin, Mustafa Kemal'in bıraktığı yer olduğunu görecektir. Onun için Mustafa Kemal bitmemiştir. Mustafa Kemal tarih olmamıştır. Mustafa Kemal bir yaşayan realite olarak tarihin önünde aksiyonlarını sürdürüyor.
Hani diyorlar" Bu yüzyılın, 20. yüzyılın en büyük lideridir O. Yetmez! daha ilerisini bilemem. Benim için 21. yüzyılın da en büyük lideridir."
Bu konuda üstat Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk'e katılmamak mümkün mü?
Böyle müstesna insanı, ciltler dolusu kitaplarla anlatmak da mümkün değil. Hayal bile edilemeyecek, sıra dışı bir hayat hikayesi... Kısacık 57 yıla sığdırılmış koskoca bir ömür.
Bu ömrünün sahibi müstesna şahsiyetin rüyaları da kendi gibi sıra dışıydı... Gördüğü ve gerçekleşen rüyalar...
İşte bunlardan iki tanesi.
Birincisi; görevi nedeniyle çıktığı yurtiçi gezilerinden birinde, trende uyurken gördüğü rüya Atatürk'ün ter içinde uyanmasına neden olur.
Zile basıp kompartman işlerine bakan Ali Çavuş'u çağırır ."Ali Çavuş kötü bir rüya gördüm. Yeşil, kır gibi bir alandaydık. Aniden sel geldi ve annemi alıp götürdü. Bu Rüya beni biraz endişelendirdi.
İzmir'e telgraf çekip annemin sağlık durumu ile ilgili bilgi alalım "der.
Kısa bir süre sonra yaveri Salih'ten (Bozok) şifreli bir telgraf gelir.
Atatürk telgrafın şifreli olduğunu görünce "Annem öldü değil mi?" dedikten sonra, acı haberi alır. Ancak seyahati yarıda kesmesi gerekmesine rağmen görevi nedeniyle geri dönemez ve annesinin cenaze törenine de gidemez.
İkinci rüya; Eylül 1938 tarihinde; Atatürk hastalığı ile ilgili hafif bir rahatsızlık atlatmıştı. Bu olayın arkasından Prof. Afet İnan'a bir gece önceki rüyasını anlattı. "Demek ölüm böyle" dedi ve "Salih'e söyle, rüyamda ikimiz de kuyuya düştük ama, o kurtuldu" diye ekledi.
Burada bahsedilen kişi Atatürk'ün yaveri Salih Bozok'tu ve bu rüyadan 1,5 ay sonra Atatürk öldüğünde, ona candan bağlı olan Salih Bozok intihara teşebbüs etmiş ve kurtarılmıştır.
Hak tecelli edip ölüm gerçekleştiğinde yaşanan bir hatırata değinerek yazımı nihayetlendirmek istiyorum.
Atatürk'ün öldüğü gün İstanbul Üniversitesi'nde ders okutan bir Alman profesör, derse girdiğinde öğrencilerin üzgün halini görünce, yüreği parça parça olmuş halde üniversite rektörüne telefon ederek; "Bugün ders veremeyeceğim, ne yapayım dersiniz?" diye sordu.
Rektör Alman profesöre şu cevabı verdi. "Sizin memleketinizde büyük bir adam ölünce ne yapılırsa onu yapın. Rektörün bu sözlerine Alman profesörün cevabı şu oldu: "Almanya'da hiç bu kadar büyük adam ölmedi."
SANIRIM BUNDAN SONRA BİZİM ÜLKEMİZDE DE..
Vefatının 87. yılında bize bıraktığın CUMHURİYET sonsuza dek yaşayacak.
RUHUN ŞAD, MEKANIN CENNET OLSUN.