TBMM Millî Dayanışma Komisyonu'na sunulan raporları ve siyasi atmosferi değerlendiren Deva Parti Genel Başkanı Ali Babacan, çözüm arayışlarında iktidar ve muhalefet arasında "sorunun adı" konusunda bile derin bir uçurum olduğunu belirtti. Lider TV yayınına katılan Babacan, CHP ve DEM Parti'yi dışlayan veya uzlaşma sağlamayan bir sürecin "kırılgan ve eksik" kalacağını vurgulayarak, "50 yıldır terörün sebep mi yoksa sonuç mu olduğunu tartışıyoruz" dedi.
Siyasi partilerin Meclis Komisyonu'na sunduğu raporlar üzerinden Ankara'daki çözüm arayışlarını mercek altına alan Babacan, kaleme aldığı yazısında Ekopolitik Düşünce Merkezi'nin karşılaştırmalı analizine atıfta bulunarak sürecin zorluklarına dikkat çekti.
Gündemi meşgul eden "dedikodu ve magazin" haberlerinin gölgesinde, Türkiye'nin en hayati konusunun göz ardı edildiğini belirten Babacan, komisyon çalışmalarının geleceğine dair karamsar bir tablo çizdi.
Babacan, AK Parti ve MHP'nin görüş birliği dışında, iktidar ile muhalefet arasında çözülmeye çalışılan sorunun tanımı konusunda derin bir uyuşmazlık olduğunu vurguladı.
Yazıda, "Cumhur İttifakı partileri bugünkü katı tutumlarında devam mı edecektir, yoksa bir orta yol arayışına girecek midir? Bunlar henüz cevabını bilmediğimiz sorular" ifadeleri yer aldı.
Komisyonun kilit aktörlerinden DEM Parti'nin konumuna dikkat çeken Babacan, partinin sadece kendisi adına değil, Abdullah Öcalan ve Kandil yönetimi adına da masada olduğunu öne sürdü.
Babacan analizinde şu tespiti yaptı: "DEM Parti’yi içine almayan herhangi bir uzlaşma anlamlı olmayacaktır. Ancak pozisyonları zor. İktidarın çizdiği çerçeve ile DEM Parti'nin çerçevesi çok farklı. DEM Parti'den taviz istendiğinde Öcalan ve Kandil'in tutumu ne olacaktır, bunu bilmiyoruz."
Babacan, ana muhalefet partisi CHP'nin denklem dışı bırakılmasının süreci baştan sakatlayacağını savundu. CHP'nin toplumun yarısına yakınını temsil ettiğini hatırlatan Babacan, CHP'siz bir uzlaşmanın "kırılgan" olacağını belirtti.
Babacan, "Bana soracak olursanız Öcalan da PKK da, CHP’nin içinde bulunmayacağı, hatta açıkça karşı çıkacağı bir uzlaşmayı 'kırılgan' bulacaktır" görüşünü dile getirdi.
Ancak Babacan, CHP'nin de büyük bir riskle karşı karşıya olduğunu belirterek, "DEM Parti’nin Cumhur İttifakı ile uzlaşması, CHP'yi zor durumda bırakabilir ve Cumhurbaşkanlığı seçimindeki oy potansiyelini riske atabilir" uyarısında bulundu.
Yazısının finalinde raporlar arasındaki temel felsefi ayrışmaya değinen Babacan, "Terör sebep mi, sonuç mu?" sorusunun hala yanıtlanamadığını belirtti.
İktidarın Bakışı: AK Parti ve MHP, terörü her türlü musibetin "sebebi" olarak görüyor ve terör biterse sorunların çözüleceğine inanıyor.
Muhalefetin Bakışı: DEM Parti, CHP ve Yeni Yol ise terörü bir "sonuç" olarak nitelendiriyor. DEM Parti bunu kimlik ve tanınma sorununa, CHP ve Yeni Yol ise hukuk ve demokrasi eksikliğine bağlıyor.
Babacan, 46 yıllık gazetecilik tecrübesine atıfta bulunarak, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ben bildim bileli sorunun terör olduğunu düşündü, terörün bir sonuç olduğunu düşünmek hiç istemedi. 50 yıldır aynı ezberin tekrar edilmesi hüzün verici" ifadelerini kullandı.
Babacan, "Komisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi?" sorusuna ise net bir yanıt verdi: "Hayır ilerlemez, ilerlese bile kırılgan bir süreç olur. Mesele salt çoğunlukla çözülebilir olsa, bu komisyon hiç kurulmazdı."
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, bütçe görüşmelerinin son gününde Meclis Genel Kurulu’nda milletvekilleri arasında yaşanan kavgaya sert tepki gösterdi. “Siyasete girmek için insanlıktan çıkmaya gerek yok” diyen Babacan, Meclis’te yumrukların değil fikirlerin çarpışması gerektiğini vurguladı.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, kavgacı milletvekillerine şöyle seslendi:
“Konuşarak, söyleyerek derdini anlatamıyorsa, ille de fiziki eylem yapması, şiddet uygulaması gerekiyorsa muhtemelen siyaset onlar için iyi bir alan değil. Kendilerine başka bir meslek seçmeleri de mümkün. Siyaset, ülkenin sorunlarını konuşarak çözme alanıdır. Fikirler yarıştırılır, yumruklar çarpıştırılmaz.”
Kavga görüntülerinin, milletin vekâletini taşıyan milletvekillerine yakışmadığını ve bu durumun özellikle ekran başındaki küçük çocukları olumsuz etkileyeceğini belirten Babacan, “Küçücük çocuklar milletin vekillerinin birbirleriyle kavga ettiğini, yumruklaştığını görecekler. O görüntü, hayat boyu kişiliği etkiler. Evde TRT 3 ya da Meclis TV açıksa şimdi 18 yaş sınırı mı koyalım, ne yapalım?” diye sordu.
Gündemin ilk sıralarına yerleşen ve tanınmış isimlere uzanan uyuşturucu operasyonlarına ilişkin soruyu da yanıtlayan Babacan, suç işleyen herkese operasyon yapılabileceğini ancak kamuoyunun bu operasyonları “klikler savaşı” olarak görüp “Niye şimdiye kadar beklendi?” sorusunu sorabileceğini ifade etti. Babacan, dikkat edilmesi gereken noktaya işaret etti:
“Asıl burada musluğun başındakiler var, değil mi? Uyuşturucu bağımlılığı derken suyun başını kurutmak lazım. Musluğun başında kimler varsa gidip asıl oraları kapatmak lazım. Başka türlü su yukarıdan aşağıya akmaya devam ettikten sonra buna engel olamazsınız. Onu tut, bunu tut; nereye kadar? Uyuşturucu kullanan bilinen tanınan biriymiş, operasyon yap. E bilinmeyen tanınmayan nice insan krizler geçiriyor. Nice insan hastanede, nice insan kayıp.”
Kumar, sanal bahis ve uyuşturucu gibi bağımlılıkların büyük aile facialarına yol açtığını söyleyen Babacan, yaklaşık bir yıldır uyarmasına rağmen özellikle sanal kumar ve bahis konusunda gerekli adımların atılmadığını dile getirdi. Babacan, "Dijital ortamda her şey engellenebilir. Twitter’dan hakaret eden vatandaşı devlet iki saatte yakalamıyor mu? Sanal kumar, sanal bahis… Buna niye göz yumuluyor, niye engellenmiyor? Onu da bir sormak lazım” hatırlatması yaptı.
“İsrail’in Türkiye için tehdit olabileceğini düşünüyor musunuz?” sorusunu yanıtlayan Babacan, İsrail’in kendisini Türkiye için tehdit hâline getirmesinin, İsrail devletinin kuruluşundan bugüne yapacağı en büyük aptallık olacağını vurguladı. Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğer bu coğrafyada var olmak ve güven içinde yaşamak istiyorlarsa; bu coğrafyanın demokrasi kültürü en yerleşmiş, devlet yapısı en köklü ve hariciye geleneği olan ülkesi Türkiye’dir. Bu coğrafyanın aslında istikrar sütunu Türkiye Cumhuriyeti'dir. Geri kalan her yere bakın. Eski Osmanlı coğrafyasına bakın. Türkiye kadar köklü bir istikrarı olan, köklü bir devlet yapısı olan bir başka ülke yok bizim coğrafyada. Dolayısıyla bu coğrafyanın merkezi olan, merkez olan bir ülkeyle bırakın çatışmayı, arayı bozmaları bile büyük bir aptallık olur.”
“AKILLARI VARSA TÜRKİYE’YE BULAŞMAZLAR”
İsrail’deki Netanyahu hükümetinin savaştan beslendiğini ve bu sayede ayakta kalabildiğini belirten Babacan, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Şu anda İsrail'in başındaki hükümet de son derece popülist. Düştü düşecek. Savaş olmasa, seçimi kaybedecek bir hükümet. Biliyorsunuz, bundan iki yıl önce ilk Gazze'de çatışmalar başladığı günlerde, o gün bir seçim olsa Netanyahu çoktan çekip gitmişti. Netanyahu savaştan beslenen bir başbakan. Savaş ve çatışma onun siyasi zemini. Dolayısıyla ne kadar çok çatışırsa o kadar çok ömrünü uzatıyor, raf süresini uzatıyor. İlaçların üzerinde raf süresi olur ya, son kullanma tarihini uzatmaya çalışıyor. E şimdi baktı Gazze biraz sakinleşti. E İran'ın nükleer programıyla ilgili bugün acil bir konu yok. Şimdi sağa sola bakıyor kime çatsam, kiminle kavga etsem diye. Şu anda Netenyahu'nun ve hükümetinin şiddetle, acilen bir düşman ihtiyacı var.
İç siyasette konsolidasyon aracı olarak şu anda Türkiye'yi kullanıyorlar. Türkiye'nin burada stratejik sabırla hareket etmesi lazım. Stratejik sabır. Bu da bir dış politika terimidir. Oradan gelebilecek tahriklere Türkiye'nin kapılmaması lazım. Biz yüzyıllardır buralardayız. Onlar daha dün yüzyılı bile tamamlayamayan, hâlâ devlet olmayı, devlet olma çabasında olan ama terör eylemlerinden de bir türlü uzak duramayan bir devlet. Devlet ama yaptığı eylemlere bakıyorsunuz, terör eylemi yaptıkları. İnsanlık suçu işliyorlar. Savaş suçu işliyorlar. Soykırımı yapıyorlar. Bunları yapana devlet denmez, başka bir şey denir. Akılları varsa hiç Türkiye'ye bulaşmazlar. Şu andaki durumu ben geçici ve bugünkü İsrail hükümetinin kendi iç sıkışmışlığının bir sonucu olarak görüyorum.”