Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) yayımladığı Ekim 2025 Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda yer alan veriler üzerine kapsamlı bir değerlendirme kaleme alan Mahfi Eğilmez, satın alma gücü paritesine (SAGP) göre 1999 ve 2024 yılı göstergelerini karşılaştırmalı olarak ele aldı. Eğilmez, “Kapsanan ekonomi sayısı 184’den 197’ye yükselmiş. 1999’da gelişmiş ülke sayısı 28 iken 2024’de 42’ye yükselmiş, gelişmekte olan ülke sayısı 1999’da 156 iken 2024’de 155’e düşmüş” bilgisini paylaştı.
1999’da gelişmiş ülkelerin dünya GSYH’sindeki payı %57,4 iken bu oranın 2024’te %39,6’ya gerilediğini belirten Eğilmez, “Buna karşılık gelişmekte olan ülkelerin dünya GSYH’sindeki payı 42,6’dan yüzde 60,4’e yükselmiş” dedi. Aynı dönemde ABD’nin dünya GSYH’sindeki payı %21,9’dan %14,8’e gerilerken, Çin’in payı %11,2’den %19,3’e yükseldi. Eğilmez, “Çin, son on yıldır satın alma gücü paritesiyle hesaplanan GSYH açısından dünyanın en büyük ülkesi olarak karşımıza çıkıyor (cari fiyatlarla hesaplandığında ABD hala birinci sırada)” notunu düştü. Euro bölgesi için de düşüş eğilimi gözlemlendi.
Gelir dağılımı açısından tabloyu değerlendiren Eğilmez, “Dünyanın toplam GSYH’sini 100 dolar olarak kabul edelim. Bu durumda 42 gelişmiş ülke bu gelirin 39,6 dolarını alacak ve ülke başına ortalama 0,94 dolar gelir düşecek, 155 gelişme yolundaki ülkenin alacağı toplam gelir payı 60,4 dolar olacak ve ülke başına 0,39 dolar gelir düşecek demektir” ifadelerini kullandı. Eğilmez’e göre, bu hesaba göre gelişmiş ülkeler gelişmekte olan ülkelere göre yaklaşık 2,5 kat daha fazla gelir elde ediyor.
Eğilmez, IMF’nin 2025 ve 2026 yıllarına ilişkin temel makroekonomik tahminlerini de yorumladı. “Dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD 2025 ve 2026’da potansiyel büyümesinin (yüzde 2,5 kabul ediliyor) altında büyüyecek ama resesyona girmeyecek gibi görünüyor. Buna karşılık Euro bölgesi, eğer bu tahminler gerçekleşirse resesyonun eşiğinde bulunuyor. Gelişmelere göre iki tarafa da devrilebilecek bir ağaç gibi. Dünyanın en büyük ekonomilerinden olan Çin, alışılagelmiş büyüme oranlarının yarısına razı olacak durumda” dedi.
Arjantin’in, kamu harcamalarını kısıcı, enflasyonu düşürmeye yönelik önlemlere rağmen iyi bir büyüme yakalayacağını belirten Eğilmez, Türkiye için yapılan tahminlerin ise potansiyel büyüme oranının altında kalacağını gösterdiğini vurguladı: “Türkiye için tahminler her iki yılda da potansiyel büyüme oranının (yüzde 4,9 olarak tahmin ediliyor) altında kalacağını ortaya koyuyor.”
İşsizlik oranları açısından ABD’nin doğal işsizlik oranının altında kalacağına dikkat çeken Eğilmez, “Türkiye’nin, iki yılda da yüzde 8,3’lük yüksek sayılacak işsizlik oranı düzeyinde kalacağı tahmin ediliyor” dedi ve ekledi:
“Türkiye’de geniş işsizlik oranının yüzde 30’a yakın olması aslında buraya alınan oranın gerçeği tam olarak yansıtmadığını gösteriyor.”
Enflasyonun genel olarak düşük seyrettiği bir döneme girildiğini belirten Eğilmez, ABD’nin %2’lik hedefe 2026’da ulaşmasının beklendiğini, Euro Bölgesi’nin %2’nin altında kalacağını ve Çin’in deflasyon sınırına yaklaştığını ifade etti. Eğilmez, Arjantin’e özel olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
“Arjantin, eğer tahminler gerçekleşirse enflasyonu 2026 sonunda yüzde 10’a düşürecek. 2024 Nisan ayında enflasyonun yüzde 292,2 olduğu dikkate alınırsa bu büyük bir başarı olacak.”
Türkiye için aynı başarıdan söz edilemeyeceğini belirten Eğilmez, 2026 sonunda enflasyonun hâlâ %20’nin üzerinde olacağına işaret etti.
Arjantin’in başarısını para ve maliye politikasını birlikte kullanmasına bağlayan Eğilmez şu değerlendirmede bulundu:
“Arjantin, para politikasını daha ılımlı uyguladı: Faizi çok yüksek düzeylere çıkarmadı ama gerekmediğinde de düşürmedi (an itibarıyla Arjantin’de enflasyon yüzde 31, Merkez Bankası faiz oranı yüzde 29.) Buna karşılık son derecede sert bir maliye politikası uygulamaya girişti. Kamu harcamaları hızla düşürüldü, bakanlıkların sayısı azaltıldı, gereksiz kamu personeli işten çıkarıldı, işe yaramayan teşvik ödemeleri kaldırıldı, ciddi bir kamu tasarrufu sağlandı.”
Alınan önlemlerin istihdam üzerindeki etkisinin sınırlı kaldığını belirten Eğilmez, “Toplumun enflasyon beklentisi kırıldı ve enflasyon hızlı bir düşüş eğilimine girdi” dedi.
Türkiye’nin enflasyonla mücadelesinde sadece para politikasına dayandığını vurgulayan Eğilmez, şu ifadelere yer verdi:
“Maliye politikası yalnızca vergi artırımları yönüyle devreye sokuldu ve kamu harcamalarındaki israf üzerinde durulmadı. Daha doğrusu yüzeysel bazı önlemler alındı. Personel sayısı artırılmaya devam etti, kamu kesiminde gereksiz harcamalardan (son model arabalar, konutlar vb.) vazgeçilmedi. Bazı düzenlemeler sembolik olarak etki yapar. O etkiden yararlanabilmek için kural koyanların koydukları kurallara önce kendilerinin uyması gerekir. Türkiye bunları yapmadı. O nedenle de enflasyon beklentisini kıramadı. Enflasyon beklentisi kırılamazsa enflasyon düşmez.”
Eğilmez, değerlendirmesini şu sözle noktaladı:
“Arjantin doğrusunu yapmıştır. Türkiye, 2001 krizi sonrasında mali disiplini sağlayarak ve bunu para politikasıyla destekleyerek enflasyon sorununu çözmüştü. Bu kez yalnızca para politikasına dayanarak hareket etti. Arjantin sorunun çözümüne hızla yaklaşırken Türkiye hâlâ uzakta bulunuyor.”