Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, katıldığı özel programda Türk siyasetinin en çalkantılı dönemlerinden birine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Devlet aklının yerini keyfiyetin, liyakatin yerini sadakatin, hukukun yerini ise şahsi iradelerin aldığını vurgulayan Davutoğlu, “Bugün devletin çöküş sürecine tanıklık ediyoruz. Sessiz kalırsak bu çöküş hepimizi içine alır” diyerek hem iktidara hem de muhalefete tarihi bir uyarı yaptı.
Siyasi yasakların vatandaş iradesini gölgelediğini söyleyen Davutoğlu, "Ben hiçbir siyasinin siyasi hayatının bitmesinin doğru olduğu kanaatinde değilim. Siyaset rekabet alanıdır. İmamoğlu bir gün bizim rakibimiz de olabilir. Geçmişte de rakibimizdi. Dolayısıyla ben siyasiler için, siyasi yasaklık, siyasiler için değilse bütün vatandaşlar için siyasi yasaklık kavramının literatürden çıkılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Bir ara 141-163. maddeler vardı. Bütün sağcılar 163'den titrerdi, solcular 141'den titrerdi. Allah rahmet eylesin, Özal geldi, kaldırdı ikisini de. Millet nefes aldı. Yani insan hakkıdır seçme ve seçilme hakkı. Suçluysa hapse atarsın. Cezasını çeker, gerekiyorsa çıkar, yine siyaset yapar. Bak Trump yargılandı biliyorsunuz. Son seçimden sonra kimse de Trump'a siyasi yasak getirelim demedi. Gerek yok. Burada manşetteki şeyi istiyorsam söylüyorum. Siyasi yasaklı ifadesini literatürümüzden çıkarmak lazım. Hukuktan da çıkarmak lazım. Kimse siyasi yasaklı olamaz."
Davutoğlu, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yürürlüğe girmesiyle birlikte devletin kurumsal yapısının dağıldığını belirtti. “Bu sistem ne devlet sistemidir, ne hükümet sistemidir. Bu, şahıs merkezli, kuralsız, hesap vermez bir yapıdır” diyen Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eskiden devlet dediğinizde bir gelenek, bir hiyerarşi, bir denetim mekanizması anlaşılırdı. Şimdi kimse sorumluluk taşımıyor. Çünkü bütün kararları tek kişi alıyor. Cumhurbaşkanı sadece yürütmenin başı değil; yasamanın ve yargının da gölgesi haline geldi.”
Davutoğlu’na göre bu sistem değişikliği sadece anayasal bir kayma değil; aynı zamanda zihniyet düzeyinde bir kopuş anlamına geliyor. “Devlet, şahsileşmiştir. Artık Türkiye, Erdoğan’ın şahsi alanına dönüşmüştür. Bu kabul edilemez bir durumdur” ifadelerini kullandı.
Röportajın en çarpıcı bölümlerinden biri yargı bağımsızlığına dair söyledikleriydi. Davutoğlu, Türkiye’de adalet sisteminin siyasallaştığını ve bu durumun toplumsal huzuru temelden tehdit ettiğini belirtti:
“Bugün Türkiye’de adalet yoktur. Çünkü yargıçlar kararlarını bağımsız iradeyle değil, siyasal korkuyla veriyor. Hakimlerin kararı saraya göre şekilleniyor. Savcılar, iddianameleri iktidarın hoşuna gidecek şekilde hazırlıyor. Bu, açık bir çürümedir.”
Ayrıca yolsuzlukların ve mafyatik yapıların siyasete sirayet ettiğini savunan Davutoğlu, bu süreçte adalet mekanizmasının tamamen işlevsiz kaldığını söyledi:
“Devlet, mafyalaştı. Bürokratlar, ihalelerden komisyon alıyor, siyasiler bunu görmezden geliyor. Yargı susuyor. Bu düzenin adı ‘çöküş’tür.”
Ekonomik krizle ilgili değerlendirmelerinde Davutoğlu, Türkiye’de yaşananların sadece parasal meseleler olmadığını, bir sistem ve güven sorunu olduğunu vurguladı. Özellikle Merkez Bankası’nın bağımsızlığının yok edilmesinin ekonomik krizi derinleştirdiğini belirtti:
“Bugün Merkez Bankası’nın politika faizi değil; Erdoğan’ın dudağından çıkan kelime yatırımcıyı etkiliyor. Ekonomi, bilimle değil, talimatla yönetilemez. Bunu hala anlayamadılar.”
Emeklilerin geçinemediğini, asgari ücretin açlık sınırının altına düştüğünü belirten Davutoğlu, “Bu insanlar buzdolabına bakıp umutlarını yitiriyor. Tenceresi kaynamayan halk, yönetenlere artık güven duymuyor” dedi.
Ahmet Davutoğlu, sadece iktidarı değil, muhalefeti de sert ifadelerle eleştirdi. Toplumda değişim arzusu olduğunu fakat muhalefetin bu arzuyu okuyamadığını söyledi:
“Muhalefet, iktidar kadar statükocu hale geldi. Herkes yerini korumak istiyor. Kimse yeni bir söz söylemiyor. Bu halk değişim istiyor ama muhalefet kendi iç meseleleriyle meşgul.”
Seçim ittifakları üzerine inşa edilen siyaseti de eleştiren Davutoğlu, “Biz oy pazarlığı yapmıyoruz. Biz ilkeler üzerinden siyaset yaparız. İttifak değil, ilke lazımdır bu ülkeye” dedi.
Davutoğlu, Gelecek Partisi’nin temel hedeflerinden biri olan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçişin neden kaçınılmaz olduğunu da detaylı şekilde anlattı. Ancak bu dönüşümün nostaljik bir iade olmadığını vurguladı:
“Biz 1990’ların parlamenter sistemine dönelim demiyoruz. Biz şeffaf, hesap verebilir, katılımcı bir sistem kurmak istiyoruz. Sadece Cumhurbaşkanı değil; Meclis, yargı ve bürokrasi de denetlenmeli. Çünkü güç yozlaştırır; denetimsiz güç ise mutlak yozlaşma getirir.”
Röportajda gençler konusuna özel bir parantez açan Davutoğlu, Türkiye’nin en büyük potansiyelinin genç nüfusu olduğunu söyledi. Ancak bu gençliğin umutsuzlukla yurt dışına gitmek istediğini, devlete güvenmediğini ve ifade özgürlüğünden mahrum kaldığını kaydetti:
“Gençlerimizin yüzüne bakmaya utanıyorum. Onlara bu umutsuz düzeni reva görenlerden hesap soracağız. Biz gençlerin önünü açmakla değil, onlarla birlikte yürümekle yükümlüyüz.”