802-508-7352
Deniz bilimciler, sanayi ve evsel atıkların arıtılmaması nedeniyle kirliliğin arttığını, müsilajın deniz tabanında örümcek ağı gibi yayıldığını ifade ediyor. Uzmanlar, 2021'deki felaketin tekrar yaşanabileceğini belirtiyor.
Marmara Denizi’nde 2021 yılında yaşanan müsilaj felaketi, uzmanların uyarılarına rağmen yeniden etkisini göstermeye başladı. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Sarı, yaptığı dalışlarda Marmara Denizi’nin 30 metreye kadar olan derinliklerinde müsilajın örümcek ağı gibi yayıldığını belirterek, ilkbahar aylarında 2021’deki gibi yoğun bir müsilaj örtüsünün yüzeye çıkabileceğini söyledi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 2021’de uygulanan Marmara Denizi Eylem Planı kapsamında müsilajın temizlendiğini açıklamıştı. Ancak denize bırakılan evsel ve sanayi atıklarının önüne geçilmemesi, havaların ısınmasını beklemeden müsilajın tekrar ortaya çıkmasına neden oldu.
Prof. Dr. Sarı, Marmara Denizi çevresindeki yedi ilin atıklarının en iyi ihtimalle sadece yarısının arıtıldığını, geri kalan kısmının doğrudan denize karıştığını belirterek şu uyarıyı yaptı:
"Bu denizin çöküşünü izliyoruz. Belediye atıkları, sanayi atıkları ve bireysel kirlilik birleşince deniz alarm veriyor. Müsilajın ana sebebi insan kaynaklı kirlilik. Sanayi tesisleri, organize sanayi bölgeleri, belediyeler, bireysel tüketiciler bu konuda sorumluluklarını yerine getirmeli. Çünkü deniz, kendini artık temizleyemiyor."
Marmara Denizi Eylem Planı’nda, tüm atık su arıtma tesislerinin ileri biyolojik arıtma sistemine dönüştürülmesi hedeflenmişti. Ancak üç yılda evsel atıkların arıtılma oranı yalnızca yüzde 0,7 oranında artırıldı. Bu ilerlemenin yetersiz olduğunu vurgulayan Sarı, şunları söyledi:
"Özel sektör, bir litre bile arıtılmamış atığı denize veya dereye bırakmamalı. Belediyeler, eksik çalışan arıtma tesislerini devreye sokmalı. Merkezi yönetim ve yerel yönetimler birlikte etkin bir denetim mekanizması kurmalı. Kağıt üzerinde her şey mükemmel görünüyor ama denize daldığımızda her 30 metrede müsilajla kaplı canlılar görüyoruz. Eğer herkes işini doğru yapıyorsa bu müsilaj neden var?"
Sarı, Marmara Denizi’ne dökülen 200’den fazla akarsuyun büyük bölümünün atık kanalına dönüştüğünü ifade ederek Nilüfer Çayı, Gönen Çayı, Harami Dere, Kurbağalı Dere, Ergene, Biga Çayı ve Çanakkale Çayı gibi akarsuların sanayi atıklarıyla kirletildiğine dikkat çekti.
"Örneğin Bursa’daki Nilüfer Çayı, kente girmeden önce içme suyu kalitesinde. Ancak şehir merkezinde atıklarla doluyor ve Balat Köprüsü'nde yaptığımız ölçümlerde oksijen seviyesi neredeyse sıfıra düşüyor. Nilüfer Çayı'nda artık su değil, atık akıyor. Sanayi tesisleri, kapasitelerini aşıyor ve kaçak deşarj yapıyor. Bu yüzden, bu kirliliği denetleyerek durdurmalıyız."
Uzmanlar, havaların ısınmasıyla birlikte müsilajın yüzeye çıkacağını ve 2021’de yaşanan felaketin tekrar yaşanabileceğini öngörüyor. Prof. Dr. Sarı, acilen harekete geçilmesi gerektiğini vurgulayarak şu çağrıyı yaptı:
"Denizin oksijen seviyesi kritik seviyeye düştü. Deniz çayırları fotosentez yapamıyor, deniz canlıları müsilaj battaniyesi altında nefes alamıyor. Eğer hepimiz üzerimize düşeni yapmazsak, bu felaket kaçınılmaz. Yarından itibaren arıtma tesisleri tam kapasiteyle çalıştırılmalı, kaçak deşarjlar önlenmeli, sanayi atıkları denetlenmeli. Aksi halde, Marmara Denizi sadece Türkiye için değil, uluslararası bir çevre felaketi haline gelecek."
Denizin kirlilik yükünün azaltılması için merkezi ve yerel yönetimlerin, sanayi tesislerinin, sivil toplum kuruluşlarının ve vatandaşların iş birliği yapması gerektiğini belirten Sarı, denizlerin korunmasının bir tercih değil zorunluluk olduğunu vurguladı.