Tarih: 11.05.2022 17:51

Orta Doğu'yu memleketimize getirdiler

Facebook Twitter Linked-in

İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

İktidarın 'göçmenler' konusundaki tavrına tepki gösteren Akşener, iktidarın izlediği politika nedeniyle Türkiye'nin bir göçmen deposuna dönüştüğünü belirtti.

Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

'Sayın Erdoğan'ın bizzat kaleme aldığı 20 yıllık büyük trajedinin artık yavaş yavaş sonuna geliyoruz. 20 yıl önce hak, adalet ve hürriyet yoluna çıkıyoruz diye başa gelenler 20 yılın sonunda zulüm ve istibdat yoluna acente oldular.

ORTA DOĞU'YU MEMLEKETİMİZE GETİRDİLER

2002 yılının Kasımının serin bir pazar günü milletimizi Avrupa'ya götüreceğiz diye yola çıkanlar, hatırlayın gündüz vakti atılan havai fişeklerini... 20 yılın sonunda Avrupa'ya gidecekken gider ayak Orta Doğu'yu memleketimize getirdiler. Topraklarımız bir göç koridoruna, bir göçmen deposuna ve bir kaçak hendeğine dönüşmüş durumda.

AK Parti'nin berbat göç politikasının ortaya çıkardığı ekonomik, toplumsal, insani ve güvenlik sorunlarının çözümü için İYİ Parti olarak 2019 yılı Haziran ayında Antalya'da İYİ Parti Genel Başkanı olarak sayın Erdoğan'a seslenmiştim.

2053 YILINDA TÜRKİYE'NİN NÜFUSUNUN 35 MİLYONU SURİYE KÖKENLİ İNSANLARDAN OLUŞACAK

2019 Haziran'ında başlayan ve devam ettirdiğimiz bir göç çalışmasından bahsediyorum. Emeği geçen bütün arkadaşlarıma teşekkür ederim. Mesela, çok enteresan bir sonuç paylaşayım. Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalması halinde 2053 yılında Türkiye'nin nüfusunun 35 milyonu Suriye kökenli insanlardan oluşacak. Bu çalışmaları yaparken yapılması gerekenler konusunda iktidarı uyarmaktan geri durmadık, durmayacağız. Türkiye'nin yönetimini devralmaya hazır bir siyasi partinin sorumluluğu ile hareket ettik. İktidar sorunu görmezden gelmeye, zikzaklar çizmeye, yalpalamaya devam etti.

SIĞINMACI SORUNUNU ERDOĞAN'IN SIĞ ZİHNİYETİ İLE ÇÖZEMEYİZ

Ensar, muhacir kavramları üzerinden konuyu bağlamından kopardı. Bir yandan muhalefetin bu konudaki gündemini çalma anlayışına girerek beton ve briket üzerinden ürettiği sözde çözümlerle günü kurtarmaya gayret etti. 2019 yılında ülkemizde 4 milyon sığınmacının varlığını tartışırken bugün 6-6.5 milyon sığınmacı ile karşılaştığımız söz konusu. Sığınmacı sorununu Erdoğan'ın sığ zihniyeti ile çözemeyiz.

İYİ Parti olarak bizim hedefimiz sığınmacıların gayri insani bir şekilde ülkelerine sürülmesi değil dönüşlerinin kolaylaştırılmasıdır. Türkiye'de kalışlarını caydıracak tedbirleri almayı da bir gereklilik olarak görüyoruz. Başta Avrupa Birliği olmak üzere sığınmacılara yönelik geliştirilen projelerin artık sığınmacılarının memleketlerine dönüşlerini kolaylaştırmaya yönelik olması gerektiğini düşünüyoruz. Milletimize reva gördüğün bu yokluk ve çileye razı olmayacağız

Ülkemiz bir kişinin inat ve kaprisleri yüzünden uçuruma sürükleniyor. Tek bir kişinin keyfine göre liyakatsiz kadrolar tarafından beceriksiz bir şekilde yönetiliyoruz. Memleketi rahatlatmak için sandık getireceği yere bozuk plak gibi konuşarak hatalarını tekrarlıyor.

Çakma müjdeler ile insanları oyalamayı bırakın. İnsanları mağdur etmeyin. Allah ile kul arasına girmeye mi çalışıyorsun? Günah, günah. Bayat tavsiyelerini kendine sakla. Doymak bilmeyen yandaşlarına şükretmeyi öğret. 5-10 maaş alan danışmanlarına şükretmeyi öğret. İhale arsızı müteahhitlerine şükretmeyi öğret.

Sayın Erdoğan 20 yılda ülkeyi getirdiğin acınası hale bak. İnsan sahip olduklarına şükreder. Milletin cebinden aldığın paraları, gençlikten çaldığın hayalleri geri vereceğiz. Sen milletin şükretmesini değil razı olmasını istiyorsun. Milletimiz şükretmeyi iyi bilir. Erdoğan sen Allah'ın emirlerini bile kendine kalkan yapmaya çalışıyorsun. Sayın Erdoğan, çevirdiğin dümenlere ve anlattığın masallara inanmayacağız. Milletimize reva gördüğün bu yokluk ve çileye razı olmayacağız.

ŞAKLABANLIKTAN SORUMLU SARAY BAKANI ANLAMSIZ ESPRİLERİNE AYNEN DEVAM EDİYOR

Sadece Bay Kriz değil. Saraydaki şen azınlık da, saçmalamaya devam ediyor. Mesela; Şaklabanlıktan sorumlu saray bakanı; Abuk sabuk açıklamalarına, anlamsız esprilerine, aynen devam ediyor. Hatırlayın, bu arkadaş, geçtiğimiz günlerde; Borç içinde yüzen, iflasın eşiğine gelen; ama tüm zorluklara rağmen, üretmeye çalışan sanayicilerimize, kendince verdiği müjdesi, alkışlanmayınca; “Akşam uyuşukluğu… Daha ne istiyorsunuz?” deyip gülmeye başlamıştı. Son olarak da, geçtiğimiz hafta; Herhalde, 84 milyondan toplanan vergileri, “Kur Korumalı Mevduat” adı altında, zenginlerine aktardıkları yetmemiş olacak; “Enflasyon korumalı tahvil çıkartacağız.” diye müjde verdi. Şu işe bakar mısınız? Ben de şimdi, doğal olarak sormak istiyorum: Hani Ağustos’ta enflasyon düşüyordu? Ne oldu? Madem enflasyon düşüyordu, enflasyon korumalı tahvil nereden çıktı? Bu açıklama, enflasyonu hiçbir zaman düşürmeyeceklerinin itirafıdır. Bu kadar basit.

Yusuf Hâs Hâcib, Kutadgu Bilig’de der ki: “Avam üç zümredir. Bunlardan biri, zenginlerdir. Bunlardan sonra, orta hâlliler gelir. Bunlardan sonra, fakirler gelir. Her şeyden önce, bunlar korunmalıdır. Zenginlerin yükü, orta hallilere yüklenmemelidir; yoksa, bu orta halliler bozulur ve büsbütün sarsılır. Fakiri korursan, o orta hâlli olur. Orta hâlli, biraz kendisini toplarsa, zengin olur. Fakirler orta hâlli olursa, orta halliler zenginleşir. Orta halliler zenginleşirse, memleket zengin olur. Memleket düzene girer ve halk huzura kavuşur.”

Kadim devlet yönetimi anlayışımız böyleyken, Bay Kriz ve avanesi; “Enflasyon Korumalı Tahvil” sayesinde, hazineye borç veren üst gelir grubuna, yani zenginlerine diyor ki; “Siz bize borç vermeye devam edin. Merak etmeyin; biz sizi enflasyona karşı koruruz, enflasyona ezdirmeyiz. Bir de üzerine ilave faiz veririz.”

Yani; 'Emekliyi, esnafı, memuru enflasyona ezdiririz. Asgari ücretliyi, EYT’liyi mağdur etmeye devam ederiz. Onlardan topladığımız vergileri de, size veririz.” diyorlar. Yani; “128 milyar doları peşkeş çektik. Hazineyi tükettik. Rezervleri bitirdik. Artık yurt içinde bile, borç bulamıyoruz. Siz yeter ki, hazineye borç verin; biz milletin sırtına çökmeye devam edeceğiz. Çünkü siz hazineye borç vermezseniz; Biz saraylarda oturamayız, yandaşlarımızı besleyemeyiz.” diyorlar. İşte o nedenle; biz de, bu vahim tablo karşısında, bıkmadan usanmadan soracağız.

MEMLEKETİMİZİ BEŞ KURUŞA MUHTAÇ EDEN, BU HARAMİ DÜZEN UTANSIN

O sandık gelene kadar, tekrar tekrar, her yerde, her fırsatta, biz de soracağız. “Yandaşını, zenginini koruduğun kadar, neden milletimizi de enflasyondan korumuyorsun?” diye soracağız. “Kullandığı mazotta, gübrede, ilaçta, Çiftçi kardeşlerimizi, neden kurdan, enflasyondan korumuyorsun?” diye soracağız. “Emeklinin, memurun, asgari ücretlinin maaşını, neden gıda enflasyonundan korumuyorsun?” diye soracağız. “Esnaf kardeşlerimizi, fahiş elektrik faturalarının karşısında, neden enflasyondan, kurdan korumuyorsun?” diye soracağız.

Soracağız ki; Devletimizin itibarını yerle bir eden, bu acizler utansın! Soracağız ki; Memleketimizi beş kuruşa muhtaç eden, bu harami düzen utansın! Soracağız ki; Beceriksizliklerinin faturasını milletine kesmeye kalkan, bu hadsizler utansın! Biz sorunca utanmıyorlar mı? O zaman, seçim zamanı geldiğinde, milletimiz hesap soracak. Ak Parti teşkilatları dükkanına geldiğinde, esnafımız hesap soracak. Milletvekili adayları kapısını çaldığında, ev kadınları hesap soracak. Sokaklarda, kahvelerde, sosyal medyada, İşçi, memur, emekli kardeşlerim hesap soracak. EYT’liler, atanamayan öğretmenler, hayatları çalınan gençlerimiz, hesap soracak. Kimsenin şüphesi olmasın. O sandık, er ya da geç, milletimizin önüne gelecek. O gün geldiğinde de, o hesap mutlaka sorulacak, o hesap mutlaka görülecek. Hiç merak etmeyin, az kaldı!

AK PARTİ İKTİDARININ, ARTIK TÜRKİYE’YE VERECEĞİ BİR ŞEY KALMADI

Ak Parti iktidarının, artık Türkiye’ye vereceği bir şey kalmadı. Kendilerini o makamlara getiren milletimize, sırtlarını döndüler, sesini duymuyorlar. Memleketimizin dört bir yanında yaşanan ekonomik kriz, maalesef her geçen gün, daha da derinleşiyor. Ama iktidardakiler, oralı bile değil. Bayramdan önceki hafta, Antalya’daydım. İktidarın oyunları, uydurduğu masallar, söylediği yalanlar, kimsenin umurunda değil. Her yerde tek bir konu var: hayat pahalılığı. Borç altında ezilen, siftahsız dükkânları ziyaret ettim. Kriz şartlarında ayakta durmaya çalışan, esnaflarımızla dertleştim. Mutsuz gençlerle, Umutsuz annelerle, Hayatta kalmaya çalışan emeklilerle konuştum. Bir dokundum, bin ah işittim.

Mesela; Antalya’da, otobüsümüzün önüne atlayan bir vatandaşımız, ne dedi biliyor musunuz? “Allah’ın adını kullanarak ticaret yapan, Allah’ın adını kullanarak siyaset yapan, bu Ebu Cehil ordusundan bizi kurtarın!” dedi. Ne kadar manidar değil mi? Mesela; Saat satan bir esnafımız, saati gösterip dedi ki; “12.58 oldu, tek bir müşterim yok. Bu dükkandan, iki aile ekmek yiyor. Şu an, eldeki avuçtakiyle idare ediyoruz. Ne kadar gidebilir bilmiyoruz.”

MEMLEKETİ BU HALE GETİRENLERDE ZERRE UTANMA YOK

Mesela; Muratpaşa’da, dönercide çalışan bir emeklimiz, gözyaşları içinde dedi ki; “Emekliyim ben başkanım. Bak 8 tane ocağın karşısında çalışıyorum. 61 yaşında adamım ben. Yazık, günah değil mi bana? Bunca yıl çalıştım, istirahat etmek hakkım değil mi? Ama 2 bin 524 lira emekli maaşıyla nasıl yapayım bunu?” Bunları bana sormuyor Bay Kriz. Bunları sana soruyor. 1500 lira ev kirası veriyormuş. Kalıyor bin lira. Gel, 1000 lirayla bir ay sen geçin de, görelim bakalım. Kepez’deki bir dönerci kardeşim de, öğrencilere üzülüyordu. Dedi ki; “Müşteri zaten çok azaldı. Fiyattan dolayı, gramajları az tutmaya çalışıyoruz. Yine de öğrenciler, içecek alamıyor, sadece döner alıyor. Bu dükkânda önceden, 15 kişi çalışıyorduk. Şimdi 5 kişiye düştük.”

Bir dükkânda çalışan, 2 çocuk annesi, emekçi bir kardeşim diyor ki; “Biz geçinemiyoruz. Bir çocuğum, öğretmenlik yapıyor. Diğeri hem okuyor, hem de garsonluk yapıyor. Ev kiramız, 1750 lira. Akşama evde, bulgur pilavı pişirmeyi düşünüyorum.” Çiğköfte dükkanındaki bir kardeşim, utanıyorum dedi. Neden biliyor musunuz? “90 liraya çiğköfte satıyorum. Böyle bir fiyat olur mu, ben müşteriye söylerken utanıyorum. Ama eti, bulguru, yeşilliği, baharatı, öyle zamlandı ki, başka çaremiz yok.” dedi. Esnaf fiyat söylerken utanıyor, ama memleketi bu hale getirenlerde, zerre utanma yok. Yazıklar olsun.

İKTİDARDAKİLERİN TÜM BU DUYARSIZLIĞI GAYET BİLİNÇLİ

İktidardakilerin tüm bu duyarsızlığı, umursamazlığı, pervasızlığı, gayet bilinçli. Bilerek ve isteyerek yapıyorlar. Neden biliyor musunuz? Çünkü kolay. Sizin sesinizi duymak istemiyorlar. Çünkü duyarlarsa, dertlerinizi de anlamak zorundalar. Sizin dertlerinizi anlamak istemiyorlar. Çünkü anladıkları zaman, çözmek zorundalar. Çözmek istemiyorlar. Çünkü çözmek için, kendi rahatlarını bozmak zorundalar. Ve hepinizin bildiği üzere, konfor meraklısı bu arkadaşlar; Mevzu bahis, kendi rahatları olduğu zaman; Her şeyleri yaparlar. Her şeyleri satarlar. Her şeyden vazgeçerler. Görünen o ki; Artık rahatlarını bozmamak için; milletten de, memleketten de vazgeçmiş durumdalar. Özellikle de, gençlerden vazgeçmiş durumdalar. Ben de, işte tam da bu nedenle, gençlerimizle buluşuyorum. “Gençler İçin Gençlerle Beraber” diyerek başlattığımız; Tersine mentorluk oturumlarının beşincisini, bayramdan önceki hafta gerçekleştirdik. Bu sefer, Ankara’daki bir sanayi sitesinde çalışan gençlerimizle buluştuk. Birçoğu, aile bütçesine katkı sağlamak için emek veren, alınteriyle ayakta kalmaya çalışan gençlerimizdi. Yine onlar içini döktü, ben dinledim. Onlar anlattı, ben öğrendim. Onlar seslerini duyurmamı istedi; Ben de o sesi, başta saraydaki rahat düşkünleri olmak üzere, bıkmadan, usanmadan, tüm Türkiye’ye duyuracağım.

Mesela; 17 yaşındaki bir gencimize, “Seni ne mutlu eder?” diye sordum. Ne dedi biliyor musunuz? “Bilmiyorum. Hiç aklıma gelmedi, hiç düşünmedim.” dedi. 17 yaşında bir genç, kendisini neyin mutlu edeceğini düşünecek, zamanı da, gücü de kendisinde bulamıyor. Ne kadar acı değil mi? Mesela; 18 yaşındaki bir oğlumuz diyor ki; “Çocukluğumuz sanayide geçti. Herkes parkta oynarken biz sanayideydik. Mutluluk bile, artık parayla olmuş şu zamanda. Hem kendimizi, hem de ailemizi düşünmek zorundayız.”

24 yaşındaki bir kızımız diyor ki; “Hayallerim hayal oldu. Hayallerim vardı, hepsi yıkıldı. Daha sosyal bir hayatım olsun isterdim. Biz 5 kardeşiz. Kardeşlerim de öyle yaşasın isterdim.” Mesela; “Arkadaşlarınızla dışarı çıkıp bir şeyler yapıyor musunuz?” diye sordum. Ne dediler biliyor musunuz? “En büyük aktivitemiz parka çıkıp; kola, çekirdek… Kafeye, sinemaya gitmek hayal oldu. Hayal kurmak, hayal oldu gerçekten. Bir ayakkabı, 200-300 liradan başlıyor. Bir kıyafet alsak, bir ay geriye atıyor şu zamanda, o derecedeyiz.” Bay Kriz’in, aromalı kahve eşliğinde, devri alem tavsiye ettiği gençlerimizin, gerçekteki durumu aslında bu. Ak Partili dayısı olanlara, İtalya’da kahve tadımı, sanayideki gençlerimize, parkta kola-çekirdek…

ONLARA BUNU REVA GÖRENLERE YAZIKLAR OLSUN!

Mesela; 20 yaşındaki bir gencimiz diyor ki; “Emeğimizin hakkını almıyoruz. Ben 18 yaşında çalışırken; 1 senede, 10-15 bin lira para biriktirdim. Şimdi imkânı yok. Her gün, bir önceki günü aratıyor. Aldığımızla karnımızı doyurursak, “şükür” diyoruz. 26 yaşındaki bir başka oğlumuz da diyor ki; “Akşama kadar çalışıyoruz, eve gidiyoruz. Sonra dışarı çıksak, çıkamıyoruz ki. Bir yere gidip otursak, çalıştığımız para yetmiyor zaten. Ancak işe gelip gitmeye yetiyor. Karnımızı doyursak “şükür”. İşte size, Bay Kriz’in, şükürsüz ilan ettiği gencecik evlatlarımız… Daha gencecik yaşlarında, “Karnımızı doyursak şükür.” demek zorunda kalan, pırıl pırıl çocuklar... Onlara bunu reva görenlere yazıklar olsun!

ÜZERİNİZE ÇÖKEN KARA BULUTLARI GÖRÜYORUZ

Sevgili gençler; Üzerinize çöken kara bulutları görüyoruz. Mutluluk imkânınızın elinizden alındığını biliyoruz. Yüzündeki yaşlanan ve ağırlaşan ifadenin sorumluluğu altında, ilk önce biz eziliyoruz. Siz, büyük şeyler istemiyorsunuz. Mesela; Haksızlık istemiyorsunuz. Mesela; Yolsuzluk istemiyorsunuz. Mesela; Buyurganlık istemiyorsunuz. Siz, sadece emeğinizin karşılığını almak istiyorsunuz. Hiç merak etmeyin. Biz buradayız.

SİZLER İÇİN, SİZLERLE BERABERİZ

Hak ettiğiniz gibi bir Türkiye için, Önünüze set olan değil, size fırsatlar sunan bir Türkiye için, Sizleri gülümseten, hatta kahkahalar attıran bir Türkiye için, Sizler için, sizlerle beraberiz. Birlikte çalışacağız. Birlikte üreteceğiz. Birlikte başaracağız. Bu yolu, hep birlikte yürüyeceğiz. Yolda elbette zorluklarla, engellerle karşılaşacağız. İşte o zaman da, Ata’mızın sözlerini hatırlayacağız: “Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” Bu yüzden biz de, yol ne kadar çetin olursa olsun, asla umutsuz olmayacağız! Asla karamsar olmayacağız! Asla vazgeçmeyeceğiz! Ve hayalini kurduğumuz; Zengin, mutlu ve özgür Türkiye’yi, birlikte inşa edeceğiz. Hiç merak etmeyin; Çok az kaldı!

Biliyorsunuz EYT’liler, 23 yıldır haklarını arıyorlar. Ama her seferinde; Haksızlığın âlâsıyla muhatap oluyorlar. Her seçim zamanında söz alıyorlar. Ama her seferinde; Arkasında durulmayan sözlerin, hüsranına uğruyorlar. İtilip kakılıyor, yok sayılıyor, mağduriyetleriyle bir başlarına bırakılıyorlar. Torun sevecekleri yaşta, hayatlarını sürdürebilmek için, ağır şartlarda çalışıyorlar. Yaş sebebiyle iş bulamıyorlar, yaş sebebiyle emekli olamıyorlar. Primlerini ödemelerine rağmen, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Emeklilik şartlarını doldurmalarına rağmen, yaşı beklemeye mahkûm ediliyorlar.'

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —
G-DT9JLG88B3