Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kanal İstanbul projesi güzergâhında yer alan Sazlıdere Barajı kıyısındaki 2,5 milyon metrekarelik arazide imar planı değişikliğine giderek yapılaşmanın önünü açtı. Kamuya ait parsellerde TOKİ eliyle başlatılan konut projelerine özel sektörün de dahil olmasıyla birlikte, bölgede on binlerce konutluk geniş çaplı bir inşaat hareketi başladı.
İlgili bölge, geçmişte tarım ve su havzası olarak tanımlanmıştı. Ancak alınan yeni kararlarla birlikte bu alanlar “rezerv yapı alanı” statüsüne alınarak konut ve ticaret işlevli parseller hâline getirildi.
Silivri'de tutuklu bulunan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu daha önce de Sazlıdere Barajı'nın Avrupa Yakası’nda dört ilçeye içme suyu sağladığını vurgulamış, baraj havzasının yapılaşmaya açılmasının bu bölgeleri susuz bırakacağını söylemişti. Kanal İstanbul projesini, “rant ve talan projesi” olarak tanımlamış; “Ya Kanal ya İstanbul” sloganıyla kamuoyuna seslenmişti.
Söz konusu alan için İstanbul 11. İdare Mahkemesi, 2024 yılında verdiği kararla imar planlarını iptal etmişti. Kararda, yapılan plan değişikliklerinin şehircilik ilkelerine ve kamu yararına aykırı olduğu belirtilmişti. Ancak mahkeme kararına rağmen bölgede inşaatların başlaması, “hukuki süreçler fiilen askıya mı alındı?” sorusunu beraberinde getirdi.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ise yaptığı açıklamalarda, Kanal İstanbul projesinin İstanbul’un su kaynaklarını ve ekosistemini telafisi mümkün olmayan bir yıkıma sürükleyeceğini defalarca dile getirmişti. TMMOB’ye göre, Sazlıdere Barajı çevresindeki yapılaşma, barajı fiilen devre dışı bırakacak ve içme suyu temininde büyük bir açık oluşturacaktır.
Jeoloji uzmanları ve şehir plancıları da proje bölgesinin zemininin sıvılaşmaya yatkın olduğuna dikkat çekmiş; yoğun yapılaşmanın olası bir depremde büyük risk yaratacağı uyarısında bulunmuştu. Özellikle baraj çevresinde bu denli yüksek nüfuslu yerleşimlerin oluşturulması, hem afet yönetimi hem de altyapı güvenliği açısından eleştirilmişti.