Psikiyatrist, yazar ve televizyon dünyasının en çok konuşulan isimlerinden biri… “Camdaki Kız”, “Masumlar Apartmanı” ve “Kırmızı Oda” gibi dizilerle milyonları ekrana kilitleyen Gülseren Budayıcıoğlu, insan ruhunun en derin katmanlarına dokunan bir isim. Onun kelimeleri sadece satırlarda değil, izleyicilerin kalplerinde yankı buluyor.
“Ben kendimi adanmış bir insan olarak görüyorum”
Budayıcıoğlu, başarı yolculuğundaki en önemli kırılma noktasını şöyle anlatıyor:
“İnsana dokunabilmek, onun kaderinde bir dönüşüme tanık olmak bana inanılmaz duygular veriyor. Boş vakit bana keyif vermez hale geldi. Sanki dünyaya bir görev için gelmişim gibi hissediyorum. Kitaplarımın bu kadar ilgi göreceğini hiç tahmin etmemiştim. ‘Madalyonun İçi’yle başlayan serüvenimde asıl hedefim, toplumun psikiyatristlere bakışını değiştirmekti. Eskiden psikiyatriste gitmek utanılacak bir şeydi. Bugün insanlar bunu rahatlıkla dile getiriyorsa, bu benim en büyük gururumdur.”
“Gerçek hikâyeleri anlatmak gizliliği asla zedelemedi”
“Hiçbir hastam bana ‘hikâyemi dizide kullandınız’ demedi,” diyor Budayıcıoğlu. “Tam tersine, ‘Hocam benim hayatımı yazın’ diyenler oldu. Gizlilik benim için esastır. O güven bağı olmasa bu meslek yapılmaz.”

“Ben insanı seviyorum”
Başarısının sırrını neye bağladığı sorulduğunda ise cevabı net:
“Terapi değil, televizyon değil… Ben insanı seviyorum. Hepimizin içinde başa çıkamadığımız acılar var. Hiç kimse kötü biri olmak istemez. Kötü insanlar aslında sadece sitemkârdır. Hayat adaletlidir; bir gün yanlışlarınızı yüzünüze vurur. Masalları çok severim çünkü onlar gerçeği söyler: İyiler acı çeker ama sonunda kazanır.”
“Beni ünlü yapan karakterler değil, beni sevenler”
“Beni kimse ünlü yapmadı, beni sevenler yaptı. Türkiye’nin her yerinden hastalarım oldu. İnsanların içini dökme biçimleri öyle güzel ki; onları anlayan biriyle karşılaşınca bülbül kesiliyorlar,” diyor Budayıcıoğlu, samimiyetle.
“Eşimi kaybettim ama o hep yanımda”
Yıllar önce hayat arkadaşını kaybeden Budayıcıoğlu, bu konuyu duygusal bir tonla anlatıyor:
“O bana aşıktı, ben de ona. Çok tatlı bir evliliğimiz vardı. Tek şikâyeti çok çalışmamdı. O da doktordu. Aynı sınıfta okuduk, birlikte mezun olduk, sonra evlendik. Onu kaybetmek kolay olmadı ama sevgi hâlâ içimde yaşıyor.”
“Aşk bir deprem gibidir, ama yaşanmaya değerdir”
Kadın ve erkek ilişkileri üzerine de çarpıcı tespitlerde bulunuyor:
“Kadınlar genellikle narsist erkeklere âşık olur. Tarih boyunca erkek koruyucu figürdü; kadın da buna alıştı. Aşk tehlikelidir ama aynı zamanda hayatın en güzel armağanıdır. Her yaşta yaşanabilir.”
“İnsanı tanıdıkça daha çok seviyorum”
İnsanlara karşı sevgisinin hiç azalmadığını belirten Budayıcıoğlu, “İnsana olan hayranlığım her geçen yıl artıyor. Biz hayran olunacak varlıklarız ama bazen kendimizi hissettiremiyoruz,” diyor.
Ruhsal olarak en çok hangi duyguda takılı kaldığını soruyoruz:
“İnsana olan tutkumda,” diyor gülümseyerek. “Her insan bir hikâyedir. Onu doğru anlatmak her şeydir.”
“Benim hayatım bir dizi olsa adı ‘Anlatacak Daha Çok Şey Var’ olurdu”
“Birinin kaderini değiştirebilmek kadar güzel bir şey yok. Hastalarımın yüzüne bakarım; nasıl geldiler, nasıl çıktılar… Bazen ağlayarak gelirler, bir hafta sonra gülerek dönerler. Bu mucizeyi görmek benim için en büyük mutluluk.”
“Elli yıl çalıştım, şimdi yazmak benim terapim”
Artık aktif olarak terapi yapmadığını belirten Budayıcıoğlu, “Elli yıl boyunca herkesin bana ulaşmasına izin verdim. Şimdi kitaplarla, senaryolarla daha büyük kitlelere ulaşmak istiyorum. Yazmak benim yeni terapim,” diyor.
“Ünlüler de insan”
Ünlü danışanlarının çok olduğunu ancak isim vermeyeceğini söylüyor:
“Ünlü olmak kolay değil. Her hata göz önünde. Hepimiz hata yapıyoruz ama onlarınkisi manşet oluyor. Ünlülerin işi bizden daha zor.”
Uluslararası Breaking News Turkey haber sitesinden İpek Dağıstanlı’ya özel açıklamalarda bulunan Budayıcıoğlu, sözlerini şu cümleyle tamamlıyor:
“Artık yeni hasta almıyorum. Enerjim kitaplarda ve senaryolarda. Ama hikâyeler bitmedi. Daha anlatacak çok şey var.” sözlerini ekledi.