DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Meclis’teki Yeni Yol Ortak Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada hem iç hem dış politika üzerinden hükümete sert eleştiriler yöneltti. Konuşmasına Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in vefatını anarak başlayan Babacan, Gazze’de yaşanan insanlık dramını ve Türkiye’nin tepkisizliğini gündeme taşıdı. “Tweet atıyorlar, hamaset yapıyorlar ama icraat yok” diyen Babacan, Erdoğan’a doğrudan çağrıda bulunarak, “Madem bir zamanlar tek başınıza ‘One Minute’ diyebildiniz, şimdi çıkın yine deyin, görelim ne oluyor” ifadelerini kullandı. İsrail’e giden çelik yüklü gemilere sessiz kalınmasını da “iki yüzlülük” olarak tanımlayan Babacan, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu konuda sadece tweet atmakla yetinemez” diyerek hükümete sorumluluk çağrısı yaptı.
Uluslararası Kriz Gurubu’nun raporuna yansıyan verileri aktaran Ali Babacan, Gazze’yi açlığa mahkum etmenin savaş metodu olarak kullanarak , 2 milyon 200 bin gazzelinin yavaş ama planlı bir şekilde ölüme terk edildiğini vurgulayarak “İsrail hükümeti, bilinçli bir şekilde, “açlığı” bir silah olarak kullanmaktadır. Durum bu kadar vahim" dedi.
Gazze’ye insani yardım götürmek üzere yola çıkan Madleen isimli teknenin kıyı şeridinden 100 mil uzakta uluslararası hukuk çiğnenerek durdurulduğunu ve mürettebatın kaçırıldığını ifade eden Ali Babacan şöyle devam etti:
“Tekne silahsızdı. Yükü ekmek, yükü ilaç, yükü suydu; fakat en çok da insanlığın onurunu taşıyordu.
Buradan net bir şekilde söylüyorum: Açlığa mahkûm edilen bir halkın sesine ses olmak suç değildir. Asıl suç, yardım koridorlarını kapatmaktır. Abluka altındaki bir halka yardım eli uzatmak suç değildir. Onları açlığa mahkum etmek suçtur. Bugün değilse de yarın, bu suçu işleyenlerin her biri uluslararası hukukun önünde tek tek hesap verecektir. Kimsenin şüphesi olmasın arkadaşlar; “Ben sadece emirleri uyguladım” diyen Nazi subayları nasıl kurtulamadılarsa, bu emirleri verenler de yargılanmaktan kurtulamayacak.
İşte bunun için, bu sorumluların yaşayacakları sonu buradan ilan ediyorum: Başkomutan sıfatıyla, yaşanan soykırımının en büyük sorumlusu olan, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından da arananlar listesinde olan Başbakan Benjamin Netanyahu! Günü geldiğinde yargılanacak, yaptıkların için insanlık önünde af dileneceksin. Gazzelilerin aç bırakılması, sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılması ve yerinden edilmesi gibi eylemlerin arkasında duran, bu cürümleri işleyen eski ve yeni Savunma Bakanları! Günü geldiğinde yargılanacak, yaptıklarınız için insanlık önünde af dilemek zorunda kalacaksınız.
Askeri operasyonları planlayan, onay veren, teşvik eden eski ve yeni Genelkurmay Başkanları!
Günü geldiğinde yargılanacak, af dileneceksiniz. Emirleri veren ve uygulayanlar: Hepinize tek tek sesleniyorum: Günü geldiğinde yargılanacaksınız; günü geldiğinde af dileneceksiniz. Bakın, şimdi size yıllar öncesinden, İsraillilerin çok iyi bildiği ibretlik bir yargılamadan, Yahudi soykırımının bir numaralı aktörlerinden olan Adolf Eichman’ın yargılamasından bahsedeyim. Kudüs’te yargılanırken “Ben sadece emirleri yerine getirdim” dedi. “Ben sadece kocaman bir makinenin küçük bir dişlisiyim” dedi.
“Sorumlu olan ben değildim, hiçbir Yahudi’yi kendim öldürmedim” dedi. Söyledikleri onun gibi bir savaş suçlusunu nasıl kurtaramadıysa, bugünkü İsrail yöneticilerini dekurtaramayacak. Suça bulaşmış her bir hükümet üyesi,zamanında Kudüs’te yargılanan Adolf Eichmann gibi yargılanacak ve hesap verecek."
Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:
"Gazze konusunda iktidar birçok kez nasıl sınıfta kaldıysa yine sınıfta kaldı: Hükûmetin tepkisi yine tabiri caizse ‘klavye delikanlılığından’ ibaret. İcraat yok, tweet atıyorlar. İki satırlık yazılı açıklamayla meşguller.
İcraat yok, hamasete sarılıyorlar.İcraat yok, slogan atıyorlar. Filistin konusunda duyarlı vatandaşlarımızın -özür dileyerek söylüyorum- gazını almaya çalışıyorlar. İnanın başka bir şey değil."
"Hükümettekilere sesleniyorum: Arkadaş, siz iktidar değil misiniz? Siz tweet atmayacaksınız; icraat yapacaksınız icraat. Sayın Erdoğan, icraat için daha ne bekliyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz?
Başkanlık sistemini isterken, kimse beni engellemesin, kurumlar önüme taş koymasın diyordunuz.
Bütün yetki elinizde bütün kurumları da çökerttiniz. Yargı sizde, bağımsız kurullar, bakanlar, bürokratlar artık hepsi sizde. Hakimler, izniniz olmadan atanmıyor, savcılar sizden habersiz iş yapamıyor.
O zaman diyorum ki hodri meydan: Madem One Minute’ü tek başınıza, kimseye güvenmeden söylediniz; buyurun, çıkın aynısını tekrar söyleyin.Görelim etkisi oluyor mu olmuyor mu? O gün ses getirmişti çünkü itibarlı bir ülkenin başbakanı olarak söylüyordunuz. Hala doğruyu söylemiyorlar. Ticaret yapmıyoruz diyorlar, tam gaz ticarete izin verip engelleri kaldırıyorlar. İnanılır gibi değil.
Mavi Marmara’yı yaşadık. Ne yaptı bunlar? Ordaki vatandaşları getirmeyi başarı gibi sundular. Ölen vatandaşlarla ilgili ne oldu? Bu hükümetin ne kadar çok yalpa yaptığını hatırlatmak zorundayız. İsrail ile anlaşma yaptılar, Meclis’ten geçirdiler, vatandaşın hak talebini engelleyip davaları düşürdüler. Kendi vatandaşımız kendi haklarını arayamadılar."
"Ciddi iki yüzlülük var. Burada 8-10 ülkenin vatandaşı var. Bu ülkeler vatandaşlarına sahip çıkıyorsa tekne etrafına o ülkeden bir kaçı güvenlik botu gönderip askeri tedbir alabilirdi. Elin israillisi geldi 100 km ötede operasyon yaparken vatandaş ülke devletleri sessizce izledi. İnanın iki yüzlülüğün daniskası. Sonuç veremeyecek bu işi bu insanlara yaptırıp twit atmanın hiç bir anlamı yok. Bu sadece İsrail’in şımarıklılığını artırır. Yapabiliyorsanız devlet olarak bunu yapın. Bu iş kökten çözülmeli bunun icin de ülkelerin işbirliği yapması lazım. Bu iş Türkiye’ye düşer, şu anda itibarı kalmamış sözünün gücü kalmamış iktidar eliyle de olmayacak."
"Bir hukuk devleti, adaleti sadece mahkeme salonlarında değil,toplumun vicdanında da inşa eder. Ama bugün, vicdanları rahatsız eden bir tabloyla karşı karşıyayız. İnfaz yasasında yapılan son değişiklik, toplumda adalet duygusunu zedeleyen bir düzenleme olmuştur. Evet, insan odaklı infaz modelleri, çağdaş ceza hukukunun önemli bir parçasıdır. Ancak, bu tür düzenlemeler, toplumda adalet duygusunu zedelememeli, güveni aşındırmamalıdır. İktidar, aylardır “bayram öncesi infaz indirimi” dedi, beklentileri yükseltti. Ancak söylenenlerin gereği yapılmadı. Devlete karşı silahlı eylem yapanlariçin düzenleme yapmayı göze alanlar; çocuklarını gönderdikleri okul, veya abone oldukları gazete sebebiyle hükümlü olanları gündeme getirmediler. Böyle devlet yönetilir mi? Böyle adalet sağlanır mı? Unutmayalım: Ceza politikalarının amacı sadece ceza vermek değildir; toplumun huzurunu sağlamak, suç işlenmesini önlemek, suçluları ıslah etmek ve toplum vicdanını onarmaktır. Son 20 yılda 43 kez değiştirilen buinfaz kanunu, yap-boz tahtasına dönmüştür. Bizim hep savunduğumuz “Cezada adalet, infazda eşitlik” ilkesisağlanamamıştır. Biz, cezayı yok sayan bir af anlayışına da, hakkaniyeti gözetmeyen bir infaz düzenlemesine de karşıyız. Bu yasa, daha dengeli, daha kapsayıcı ve daha vicdani bir zeminde ortak akıl ile yeniden ele alınmalıdır. Çünkü bir ülkede adalet yara alırsa,sadece hukuk değil; umut da yıkılır."
"Bir Kurban Bayramı’nı daha geride bıraktık. Ancak, ülkemizde bayramcoşkusunun yerini, her geçen yıl büyüyen dertler ve geçim sıkıntısı alıyor. Hani büyüklerimiz “Nerede o eski bayramlar” derdi ya, durum tam da öyle. Eski bayramların bolluğu artık yokülkemizde. Kurban kesenler azalıyor, muhtaç insanların sayısı çoğalıyor. Türkiye’de milyonlar artık bayram coşkusunu yaşayamıyor. Biliyorsunuz, kurbanlıklar ortada kalınca, satılamayan kurbanlıkları Et ve Süt Kurumu satın alacağını ilan etti. Memleketi getirdikleri duruma bir bakın: Bugün en düşük emekli maaşı 14.600 lira. Asgari ücret 22 bin lira. Türk-İş’in açıkladığı Mayıs 2025 için açıkladığı açlık sınırı ne kadar? 25 bin lira. Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken sadece aylık gıda harcaması tutarından bahsediyorum. Bakın, sadece gıda… Bunun içinde en büyük kalem olan barınma yok; faturalar yok, çoluk çocuğun eğitim masrafı, “bir akşam dışarı çıkalım çay içelim” yok. Vatandaşlarımız bu bayramı yaşayamadı. Bu iktidar vatandaşına bir gerçek bayram borçlu."
"1 Temmuz tarihi yaklaşıyor. Hem asgari ücrette, hem de asgari emekli maaşında bir ara zam şarttır.
Bu ülkede, enflasyonun çok düşük olduğu dönemlerde bile, hep 1 Temmuz’da ara zammı verilmiştir.
1 Temmuzda ara zam vermemek, emekliden, asgari ücretliden çalmak demektir. Geçen yıl bunu yaptılar, yine yapmaya çalışıyorlar. Enflasyonun sorumlusu, vatandaşlarımız değildir. Suçlu hükümetin kendisidir. Akıl dışı politikalarla enflasyon ve kuru patlatan hükümetin kendisi. Hükümet bu sorumluluğunun bedelini ödemeli, 1 Temmuz ara zammını yapmalıdır."
"Burada bir konuya daha dikkat çekmek istiyorum: Kamuda çalışan yüzbinlerce işçinin 2025-2026 döneminde alacağı zam ve diğer haklar için çerçeve protokol görüşmeleri henüz sonuçlanmadı. Haziran ayına geldik, 2025 Ocak rakamı henüz belirlenmedi. Hükümeti, bu görüşmeleri acilen sonuçlandırmaya çağırıyorum. İşçilerimize, hak ettikleri insan onuruna yaraşır bir artış sağlanmalıdır. Resmi enflasyonun bile yüzde 35 olduğu, halkın enflasyonun bunun bir kaç katı olduğu bir ortamda, sözleşmeleri geciktirmek işçinin hakkından çalmak demektir."
"Burada konuşmaktan dilimizde tüy bitti. Duymuyorlar, görmüyorlar, umursamıyorlar. Fakat biz vazgeçecek miyiz? Vazgeçmeyeceğiz. Bu sanal kumar denen illetten, uyuşturucu denen illetten; her türden bağımlılıktan gençlerimizi kurtarana kadar vazgeçmeye niyetimiz de yok. İktidardakiler! Size sesleniyorum: Bizim ısrarımızı sakın ola hafife almayın. Bizim inadımızı sakın ola küçümsemeyin.
Bakın söylüyoruz: Bizzat izin verdiğiniz sanal kumarı da dağıtımını izlemekle yetindiğiniz her türden uyuşturucuyu da; bu topraklardan atana değin size rahat vermeyeceğiz. Sakın unutacağımızı, vazgeçeceğimizi düşünmeyin. Bu konuyu kafanıza kafanıza işleyeceğiz. İnadımız inat, biz bu toprakları annelerin ağlamadığı topraklar kılmaya; gençleri bağımlılıktan kurtarmaya ant içtik. Haziran ayının son haftasında da,Yeni Yol gurubuna mensup partiler olarak, bütün Türkiye'de bir farkındalık çalışması organize ediyoruz. Hükûmet yapmıyorsa biz yapacağız, taşın altına elimizi koyacağız."
"Buradan duyuruyoruz, hodri meydan diyoruz. Devletin kenarına köşesine çöreklenmiş çetelere gençleri zehirleyerek servetine servet katan uyuşturucu tacirlerine; geçişine, satışına, ticaretine göz yumanlara, sessiz kalanlara; her birine tek tek sesleniyoruz: Gençlerimizi kurban etmenize izin vermeyeceğiz. Size teslim edecek tek bir gencimiz yok. Sizin cebiniz dolsun diye uyuşturucu bataklığına bırakacak tek bir gencimiz yok. Ne yapacaksanız buna göre yapın, uyarıyoruz! Ticareti mi bırakırsınız, birbirinizi mi ispiyonlarsınız, onu bilmem. Bizim sözümüz söz, buradan bir kez daha tekrarlıyoruz: Gençlerimizi kurban etmenize izin vermeyeceğiz."
"Bu Pazar Babalar Günü. Ve şimdi, buradan tüm babalara seslenmek istiyorum.
Biliyoruz ki ülkece zor zamanlardan geçiyoruz. Ama bizim kitabımızda umutsuzluğa yer yok.
Çünkü biz biliyoruz ki, “Allah bir zorluğun ardından mutlaka bir kolaylık verir.” Dualarla büyüttüğünüz evlatlarınız için yılmadan mücadele ediyorsunuz. Sırtınızda borç, yüreğinizde umut taşıyorsunuz. Şimdi o sabrın, o gayretin karşılığını alma zamanı yaklaşıyor. Çünkü siz, gecenin en karanlık anında bile bir çıkış yolu arayanlarsınız. Çocuğunuzun gözleri düşmesin diye,kendi başınızı öne eğenlersiniz.
Bugün belki zordasınız, belki sofradaki ekmek az. Ama biz inanıyoruz: Bu ülkenin babaları yeniden güçlü olacak. İş bulacak, emeğinin karşılığını alacak. Çocukları daha güzel günlerde yaşayacak. Biz bu düzeni değiştirmeye kararlıyız.Size layık bir Türkiye inşa edeceğiz. El ele vereceğiz, birlikte başaracağızinşallah.
Sizin inancınız varsa, umut vardır. Sizin duanız varsa, yol açıktır. İyi ki varsınız. İyi ki her sabah umutla ayağa kalkıyorsunuz. Tüm yüreğimle Babalar Gününüzü şimdiden kutluyorum.”