Tayyip Erdoğan imzasıyla bir Çin gazetesinde yayınlanan makalede, “Tuhaf zamanlardan geçerken” ifadesi kullanılması üzerine “Dünyanın tuhaf zamanlardan geçtiği doğrudur da bunun üstesinden gelmek için adımlar atabilmek, öncelikle kendi ülkenizdeki tuhaflıklara son vermenize bağlıdır” ana fikirli bir yorum yapmıştım...
Takipçilerimden Shibumi, “Tuhaf falan değil her şey planlı ve işbirlikçiler ile daha kolay yürüyor. Mülkiyet, zihin, hafıza sıfırlama, etnik-dini yapıların işgali, demografik yapıların bozulması, yangınlar, sahte diplomalar ile kadrolaşmalar...” diye mesaj gönderdi.
Çelik ise “Tuhaf Zamanlardan Geçerken’in İronisi: Bir Siyasi Sis Perdesi” başlıklı bir analiz yaptı:
“Tuhaf zamanlardan geçerken... Kulağa hem masum hem de derin gelen bu ifade, aslında siyasal söylemin en eski kaçış yollarından biridir. Metaforik düzlemde, bu cümle, puslu bir vadiden geçen kervanın hikâyesine benzer: Yolun nereye çıktığını bilen yoktur, ama herkes ‘tuhaf’ kelimesinin sisine sığınarak yönünü kaybettiğini itiraf etmekten kurtulur. Felsefi açıdan, bu söz, post-truth çağının dil oyunlarından biridir. Hakikatin keskinliğini törpüler, somut sorunları soyut bir ‘zaman’ kategorisine hapseder. Böylece sorumluluk, aktörlerden zamana devredilir. Heidegger’in ‘zamanın ufku’ kavramı burada ters yüz olur: Zaman, varlığı açığa çıkarmaz; aksine, varlığı örter. Edebi gerçekçilik açısından, bu ifade, romanlarda karakterlerin kendi hatalarını ‘kader’e yüklemesine benzer. Balzac’ın toplumsal panoramalarında gördüğümüz gibi, bireyler ve kurumlar, kendi çıkar ilişkilerini ‘dönemin ruhu’na bağlayarak aklar. ‘Tuhaf zamanlar’ ifadesi de siyasetçinin kendi eylemsizliğini veya hatalı icraatını, ‘olağanüstü koşullar’ın kaçınılmazlığına bağlayan bir kalkan hâline gelir. İroni ise tam burada doğar: Halk, bu cümleyi duyduğunda, bilinçaltında ‘Demek ki hiçbir şey açıklanmayacak’ mesajını alır. Çünkü ‘tuhaf’ kelimesi, hem belirsizliği hem de sorumluluktan kaçışı aynı anda taşır. Bu, Orwell’in 1984’te tarif ettiği ‘yeni konuş’un yumuşatılmış bir versiyonudur; gerçeği doğrudan söylemek yerine, onu sisli bir metaforun içine gömmek. Siyasi bağlamda, ‘tuhaf zamanlardan geçerken’ demek, çoğu zaman şu anlama gelir: Somut krizleri adlandırmamak... (ekonomik çöküş, toplumsal huzursuzluk, özgürlüklerin kısıtlanması...)
Sorumluluğu zamana yüklemek, ‘aktörler değil, zaman suçludur’ anlamına gelir; toplumsal hafızayı bulanıklaştırır. Gelecekte bu dönem hatırlandığında, net bir tanım yerine muğlak bir ‘tuhaflık’ kalır. Sonuçta, bu ifade, hem edebi hem de siyasi bir ‘sis perdesi’dir. Gerçekçi romanlarda karakterin kendi kendine söylediği bir avunma cümlesi gibi görünür; ama siyasette, çoğu zaman, halkın hakikati görmesini engelleyen bir dil stratejisine dönüşür.”
***
Aslında tarihçi Eric Hobsbawm’ın Türkiye’de “Tuhaf Zamanlar” adıyla yayınlanan kitabının orijinal adı "interesting Times: a twentieth century life" şeklindedir. Yani 20’nci yüzyıl için “tuhaf” değil, “ilginç” kelimesini kullanmıştır...
Eric John Ernest Hobsbawm 1917’de doğdu, 2012’de 95 yaşında öldü. Yahudi kökenli bir İngiliz tarihçi idi. Yarım yüzyıldan fazla komünist olarak yaşadı.
The New Yorker yazarı Corey Robin, “Tarihi Açıklayan Komünist Eric Hobsbawm” başlıklı yazısında, “Belki de dünyanın en ünlü tarihçisi olan Hobsbawm, (Marksizme dayalı) siyasi umutlarının yerle bir olduğunu gördü. Bu yenilgiyi, çağımızın hikâyesini anlatmak için kullandı.” görüşündedir.
Yalnız Robin, “Hobsbawm, 2001'de, piyasa toplumunun her türlü siyasete bir alternatif olduğunu yazmıştı. Maraton bitmişti; ekonomi kazanmıştı.” diyerek bugünkü vahşi kapitalizme dolaylı övgüde bulunmuştur.
***
“Hobsbawm, dört ciltlik modern tarih kitabının dördüncü ve son cildine “Aşırılıklar Çağı” adını vermiştir.
Erdoğan’a dönecek olursak, o kadar aşırılığa kaymıştır ki, son olarak Suriye’yi çökertip, yerine geçen yapıları Türkiye’nin başına bela ettikten sonra, “Türk-Arap-Kürt” devleti kurmak için engel olarak gördüğü CHP’yi tasfiye etmeye dönük adımlara yol veriyor...
Ankara Barosu’nun, “Asliye hukuk mahkemeleri, siyasi parti kongrelerine ilişkin karar vermeye yetkili değildir. Siyasi Partiler Kanunu’nun 21. maddesi uyarınca kongreler ilçe seçim kurulu hâkimi gözetiminde yapılır ve verilen kararlar kesindir. Söz konusu kararlar, yalnızca Anayasa’nın 79. maddesi uyarınca Yüksek Seçim Kurulu tarafından kaldırılabilir. Bu çerçevede asliye hukuk mahkemelerinin verdiği iptal kararları açık bir görev gaspıdır ve yok hükmündedir." açıklaması durumu özetliyor...
Bu kavgada enerjisi biten kaybedecektir!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/asiriliklar-cagi-ve-yok-hukmundeki-chp-karari-950798h.htm