Kopenhag kriterlerine adını veren Kopenhag'da, 2002 yılında Eğitim Bakanı Ulla Tornes'in kararıyla, aralarında Türklerin de bulunduğu 47 bin yabancı çocuğa ana dil öğrenme imkânı kaldırılmıştı. Almanya, aynı yıl, Hürriyet gazetesinin Almanya'da Türkçe değil, Almanca çıkması için Türkiye Cumhurbaşkanı nezdinde girişimde bulunmuştu!
Almanya’ya veya Danimarka’ya kimse Kopenhag kriterlerini hatırlatmamıştı.
***
1990'dan itibaren Avrupa Birliği'nin Kıbrıs, Ege, Ermeni iddiaları, Patrikhane, Heybeliada Ruhban Okulları ve IMF programları konusunda aldığı kararlar var. Bütün kararlarda, Türkiye Kıbrıs'ta işgalci olarak gösterildi. Yine, Ege'de Yunanistan'ın 2004’ten sonra, AKP iktidarının göz yummasıyla işgal ettiği adalar ve karasuları, Avrupa Birliği'nin sınırları olarak gösterildi, Türkiye, soykırım yaptığını kabul etmeye zorlandı. Patrik, ekümenik olarak tanındı. “Heybeliada ruhban okulunu açın” baskısı hâlâ sürüyor.
Avrupa Birliği, yıllarca Türkiye'ye karşı geniş bir cephe açtı. Türk Milleti, etnik ve dini ayrışıma tabi tutulmak istendi... Kürtler ve Aleviler, azınlık gibi gösterildi. Hedef, Lozan'ı yıpratıp Sevr şartlarını kabul ettirmekti.
***
Bir ilerleme raporunda, Fırat ve Dicle sularının, İsrail’in de dahil olduğu bir uluslararası komisyon tarafından yönetilmesi istendi. Şimdi ABD, Fırat’ın doğduğu Erzurum’dan, Dicle yayıyla birlikte Bağdat’a kadar uzanan bölgede, PKK üzerinden, demokratik konfederalizm adıyla Sevr maddelerini ve Wilson prensiplerini uygulamaya çalışıyor.
Avrupa Birliği’nin ara vermeden Türkiye düşmanlığına devam ederken aynı politikaları, farklı yöntemlerle uygulamaya çalışan ABD de, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla, Türk ordusundan intikam aldı sonra da 15 Temmuz kargaşası ile Türkiye’nin yönetim sisteminin tek adama bağlanmasını sağladı.
Bunlar, AKP ve MHP üzerinden olsa da dış dinamiklerin eseridir ama eski Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk’un zaman zaman uyardığı gibi, “Türkiye’de 8 yıldır rejim meşru değildir. Çünkü yönetim sistemini değiştiren 2017 referandumunda, Yüksek Seçim Kurulu, oylama sürerken, mühürsüz oyların ve zarfların kabul edilmesini sağlamıştır.”
Şimdi o gayrimeşru referandumdan sonra kurulan yönetim, milletvekili transferiyle Yeni Anayasa yapmak istiyor! Bunu yapabilmek için de psikolojik üstünlüğü elde etmek amacıyla CHP’yi parçalamaya çalışıyor. Tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Bir adım geri atmam” dedikçe, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Ne Anayasası, sizinle Menemen bile yapmam” diye tersledikçe, gençliği de arkasına alan CHP’ye operasyon üzerine operasyon yapılıyor. Özel’in Suriye ile ilgili yanlış söylemleri var ama görünen durum bu...
***
Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın 2002 yılında tespit ettiği gibi "Türkiye'nin AB'ye girebilmesi için dayatılan üç önemli nokta vardı. Birincisi etnik gruplara önce kültürel daha sonra politik özerkliği veya federal bir yapıyı kabul etmesidir. İkincisi, devletin bu süreci durdurması halinde veya Türk vatandaşlarının devletlerini kaybettiklerini inanmalarından dolayı tepki göstermeleri durumunda ülkenin bir iç savaşa sürüklenmesi ve parçalanmasıdır. Üçüncüsü, bir iç savaştan sonra devletin yeniden şekillendirilmesi ile federal bir Türkiye'nin kurulmasıdır. Bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bir milli devlet, hatta bir devlet olarak varlığını sürdürebilmesi, akla değil tutkuya dayanan AB'ye tam üye olma politikasını tamamen terk ederek, AB-Türkiye ilişkilerini gerçekçi bir zeminde yeniden tanımlamasına bağlıdır."
Ümit Özdağ, Avrupa Birliği gündemden düştükten sonra da, 2011 yılından itibaren Türkiye’ye sığınmacı akınına sebep olan Suriye sorunuyla ilgilendi ve iktidarın Suriye politikasının, devletin varlığını sona erdireceğini söyledi.
***
Şimdi Türk Milleti’nin “Silahlı mücadeleyi sona erdireceğini, silahları bırakacağını, ancak bunu Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması halinde yapacağını” açıklayan PKK’nın “Cumhuriyetin ilk yıllarında Kürt soykırımı yapıldı, Lozan ve 1924 Anayasası öncesine dönelim” şeklindeki taleplerinin kabul edilmesi isteniyor!
Ümit Özdağ, böyle bir sürecin yaşanacağını çok önceden görerek, ona göre politika geliştirdiği için Türk hukukunda bulunmayan “düşman ceza hukuku” kavramı içinde yer alan “önleyici tutuklama” ile siyasi faaliyetten alıkonuldu!
İyi Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, bu süreçte dik durdu...
Bayramın ilk günü bunları hatırlatmak istedim. Millet 23 yılın muhasebesini yapmaktadır, yapacaktır...
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bayram-gundemi-23-yilin-muhasebesi-922968h.htm