Her şeyi bilenlerin dünyasında, bilmiyorum diyebilmenin ağırlığı giderek artıyor. Üstelik bu ağırlık, zafiyet değil; bir erdem halini alıyor.
Bugün bulunduğumuz her alanda ,iş toplantılarında, panellerde, sosyal medyada , sürekli bir "bilenler korosu"yla karşı karşıyayız. Herkes konuşuyor, yorum yapıyor, analiz sunuyor. Ama çoğu zaman hakikat, bu gürültünün altında kalıyor. Çünkü bilgi, bağırarak değil; sorgulayarak edinilir.
Bilmeyen olmak; öğrenmeye açık, dönüşüme hazır, tevazu sahibi olmaktır.
Bilen, çoğunlukla anlatır.
Bilmeyen, dikkatle dinler.
İşte o fark; hakikati ayakta tutan derinliktir.
Tecrübe dediğimiz şey, ne çok yaş almakla ne de çok şey söylemekle ilgilidir.
Tecrübe; defalarca yanılmakla, sabırla düşünmekle, bilmediğini kabul etmekle başlar.
Çünkü öğrenmek, yeniden doğmak gibidir: Önce bilmiyorum demek gerekir.
Bugün artık bilmemenin ağırlığı değil; bilmiyor gibi yapamamanın utancı baskındır.
Bilmeyen olmak bir devrimdir. Çünkü bilmediğini itiraf eden kişi, en büyük öğrenme kapısını aralar.
Bilmek iddia; bilmemek idraktir.
Bilmeyenler Kulübü, zayıfların değil; zihinsel cesareti olanların yeridir.
Bu kulüp; soru soranları, şüphe edenleri, hakikati arayanları kabul eder.
Ve en önemlisi: Bu kulüp, hâlâ öğrenmeye cesareti olanların evidir.
Son Sözümüz:
Bilmeyen olmaktan korkmayın. Çünkü hakikate ulaşanlar, hep bilmediği için yola çıkanlardır.
Ve unutmayın: Bilgelik, bilenin değil; bilmediğini itiraf edebilenin mirasıdır.