Birleşmiş Milletler (BM), İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünya genelinde barışı ve güvenliği korumak amacıyla kurulmuştur. Hedefleri arasında ülkeler arasında iş birliğini teşvik etmek ve insan haklarını muhafaza etmek de vardır. Şu an itibarıyla 193 devletin üye olduğu uluslararası teşkilat, geçtiğimiz ay 80. yıldönümünü kutladı.
Barış ve güvenlik adına dünyada böyle bir teşkilatın varlığına rağmen savaş ve çatışmaların olması üzücü bir durum. Öyle ki Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün verdiği bilgilere göre İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana taraflarından en az birinin devlet olduğu çatışmalar 2024 yılında zirve yaptı. Devletler arasındaki çatışmaların bölgelere göre dağılımı ise şöyledir; Afrika 28, Asya 17, Orta Doğu 10, Avrupa 3 ve Amerika 2 şeklinde sıralanmaktadır.

Son yıllarda dünya genelinde yaşanan savaşlarda ve çatışmalarda yüz binlerce kişi yaşamını yitirdi. Milyonlarca insan yaşadıkları yerlerden göç etmek zorunda kaldı. İnsanlar en temel gıda maddelerine ulaşmakta zorluk çekti. Savaşta dokunulmazlığı bulunan ibadethaneler, hastaneler, okullar ve sivil yerleşim yerleri saldırıların hedefi oldu. Evrensel değerler çiğnendi, masum halklar zarar gördü.
Ülkeler arasındaki ilişkileri düzenlemesi ve savaşları önlemesi amacıyla kurulmuş olan Birleşmiş Milletler, savaşları önleyemediğine ilişkin eleştirilerin hedefi olmaktadır. Bunun yanında, Güvenlik Konseyi’nde daimî üyelerden ABD, Fransa, Birleşik Krallık, Çin ve Rusya’nın veto yetkisinin olması Teşkilat içerisinde güç aritmetiğini doğrudan etkiliyor. Veto hakkı olan bir ülke, Güvenlik Konseyi'nde bir kararı üyelerin çoğunluğu lehte oy kullansa bile engelleyebiliyor.
BM’deki beş ülkenin bütün dünyanın kaderini etkileyecek konularda karar vermesinin adil bir davranış olmadığını her fırsatta yineleyen Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” sözü birçok ülkede zihinlere yer etmiştir. Bu söz; birçok halka ve ülkeye ilham olmuş, onlara geleceğe yönelik umutlar aşılamıştır.
Cumhurbaşkanımız katıldığı toplantılarda küresel barış, adil ve sürdürülebilir bir dünya için Birleşmiş Milletler’in reforma tabi tutulması gerekliliğini vurgulamaktadır. Reforma tüm devletlerin uzlaşısıyla Güvenlik Konseyi’nin yapısında yapılacak değişiklikle başlanmasının isabetli olacağı yorumunu yapmaktadır.
Hâlihazırda Müslümanlar dünyadaki nüfusun %26’sını oluşturmasına rağmen, Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri arasında bir tane bile İslam ülkesini göremiyoruz. Bu örnek bile adil reformun gerekliliği için yeterli sebeptir.
Bu arada, BM Genel Sekreterliği görevini 2017’den beri sürdüren Antonio Guterres görev süresinin sonuna yaklaşmaktadır. Yeni Genel Sekreter’in seçim süreci bu hafta itibarıyla başladı. Üye ülkeler adaylarını tek başlarına ya da diğer üyelerle belirleyecekleri ortak adaylar şeklinde sunabilecekler.
BM Güvenlik Konseyi tarafından yapılacak değerlendirmeler sonucunda belirlenecek adaylar, BM Genel Kurulu’na oylama için gönderilecektir. Genel Sekreter, 2026 yılı içerisinde seçilmiş olacak ve akabinde 2027 yılında görevine başlayacak.
Şöyle bir husus var ki; burada da veto yetkisi karşımıza çıkıyor. BM Genel Sekreter adaylarının seçilebilmesi için BM Güvenlik Konseyi'ndeki 5 daimî üyenin hiçbirinden veto almaması gerekiyor.
Yeni Genel Sekreter, BM’in kurumsal yapısına dinamizm katmak niyetiyle etkin diplomasiden yararlanarak veto yetkisinin düzenlenmesi hususuna öncülük edebilirse tarihi bir adım atmış olabilir. Bunun yanında, kilitlenen karar alma mekanizmalarının açılabilmesi, savaş ve çatışmaların durdurulabilmesi, saldırgan devletlere ağır yaptırımlar uygulanabilmesi için veto yetkisi konusunun bir an önce güncellenmesinin dünya barışı için ehemmiyeti yadsınamaz.

