Ahmet Taşgetiren

Eğitimi ne yapmalı?

“Atatürkçü” çizgi, evet başlangıçta CHP doğumludur, ama zaten sistemin ana kodlarına da tartışılmaz biçimde enjekte olmuştur. Anayasa da “Aatürkçü”dür, Milli Eğtim de, iktidarda hangi parti olursa olsun, “Atatürkçü”dür.


Ahmet Taşgetiren


Eğitimi ne yapmalı?

“Atatürkçü” çizgi, evet başlangıçta CHP doğumludur, ama zaten sistemin ana kodlarına da tartışılmaz biçimde enjekte olmuştur. Anayasa da “Aatürkçü”dür, Milli Eğtim de, iktidarda hangi parti olursa olsun, “Atatürkçü”dür.


Muhafazakâr camia, yani “Bizim” camia, kampanya yürütüyor. “Türkiye yüzyılı: Maarif Modeli” ile ilgili. Anlaşıldığı kadarıyla kampanyayı bizzat Bakan Yusuf Tekin yönlendiriyor.

Bir haftalık “eleştiri - katkı ” süresi verildi ama sanki, yürütülen kampanya ile bu sürede “Model”in halktan ne kadar büyük destek gördüğünün ortaya konması amaçlandı.

Bakanlık ve sayın Bakan, eğitimle ilgili kapsamlı bir projenin çok yoğun tartışmaya yol açacağını tahmin etmiyor olamaz. Türkiye’de “sosyal yarılma”nın en merkezileştiği alanlardan birisidir eğitim.

Ak Parti 22 yıldır iktidardadır ve “başarı ukdesi” yaşadığını, en üstten açıkça itiraf ettiği alan da “Eğitim”dir. 22 yıl sonra bir hamle yapmak istiyor. Belli ki daha önce aynı bakanlıkta müsteşarlık da yapan (2013) sayın bakan, aradan geçen 10 yılın ardından bakanlık görevini “Eğitimde köklü reform” ile taçlandırmak istiyor.

Eğitim “sancılı” konudur ülkemizde. Paydaşı nerede ise tüm toplumdur. Ve misyonu, ülkenin geleceğinin nasıl inşa edileceği ile ilgilidir.

“Sancı” belki 100 yıldır, belki Osmanlı’nın düşüşe geçtiği ve arayışlar içinde yaşadığı tüm yüzyıllar boyunca “Nasıl bir ülke, nasıl bir toplum?” sorusuna verilen cevapların farklılığı ile ilgilidir.

Son 100 yılda ise, eğitim “Türkiye’yi kökten değiştirme” operasyonunun manivelası olarak görülmüş, evet, işte orada da daha derin bir sancı oluşmuştur. “Kimlik sancısı.”

O noktada “Din ile ilişkinin boyutu”nun ana kırılma noktası olduğu bilinir. Oradan da “Eğitimde değer – kişilik kalitesi” tartışması devreye girer. Bu gerilim 100 yıldır devam ediyor.

Bir damarda kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk’ün sonradan “Atatürkçü” diye klişeleşen çizgisi vardır. Bu çizgi, kurduğu partiye (CHP) de miras olarak kalmıştır.

“Atatürkçü” çizgi, evet başlangıçta CHP doğumludur, ama zaten sistemin ana kodlarına da tartışılmaz biçimde enjekte olmuştur. Anayasa da “Aatürkçü”dür, Milli Eğtim de, iktidarda hangi parti olursa olsun, “Atatürkçü”dür.

Bir yapının şu veya bu şekilde tanımlanması mümkündür, ancak, asırları, her kuşaktan insanı etkileyen bir şeyden bahsediliyorsa, onun içeriğinin ne olduğunun bilinmesi de insan duyarlılığının kaçınılmaz sonucudur.

“Atatürkçü eğitim” nedir diye sorulsa, 85 milyondan tek bir cevap alamayacağımızı herkes bilir sanırım.

Benzeri bir soruyu mesela, eğitimde “Din aidiyeti”ni ve “Değer hassasiyeti”ni kabul edenlerimiz için “Din ve değer” için de sormak mümkün. Öğrencilerine “Ahlâklı olmayı” anlatacak öğretmenler arasında bile “Ahlâk’ın içeriği ne olsun?” noktasında çok farklı yaklaşımlar ortaya çıkabilir. Öğretmenlere “İslâm’ı anlat” dediğinizde de bazen ürkütücü İslâm tanımlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Yani içerik belirlemek kolay değildir.

Mesela bu “Türkiye Yüzyılı : Maarif Modeli”nde geçen “Öğrenci profili oluşturulurken zamansal bütünlük, ontolojik bütünlük ve epistemolojik bütünlüğü sağlama yanında aksiyolojik olgunluk da dikkate alındı” ifadesinin 1 milyon 200 bin civarındaki öğretmenler tarafından nasıl anlaşılacağı, anlatılacağı ve nasıl hayata geçeceğini düşünmek problemin hacmini anlamak bakımından önemli.

Mesela böyle bir öğrenci profilinin muhafazakâr camiamız tarafından nasıl algılandığı da merak edilebilir.

Ekonomideki “Epistemoloji” merakından hareketle, “bizimkiler herhalde iyi bir şeyler yapıyordur” kanaati oluşmuş olmalıdır.

İşin latife kısmını geçersek, camiamızda, “Nihayet kendi insanımızı yetiştireceğimiz bir model oluşturduk” heyecanı gözleniyor.

Tam da bu ortamda, eğitimin karşıt paydaşlarından “Değer karşıtlığı” ve “Bu eğitimin dinselleştirmesidir” itirazının yükselmesi bir Türkiye klasiğidir.

En son CHP adına, Milli Eğitim Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özdağdaş ve CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, eğitim sendikalarının temsilcileri ile birlikte Bakanlığın önüne geldi ve “Eğitimin dinselleştirildiği”ni ifade edip tepki gösterdi.

Böylece Türkiye’nin “Eğitim ve siyaset ekseni”ndeki klasik tablo tamamlandı. Eğitime değer taşımaya azimli muhafazakâr çizgi ile, “Değer”e ve “Değerin din ile ilişkili olması”na karşı çıkan CHP odaklı muhalif çizgi.

Ne oldu?

CHP yenilendi, yenilendi ve geldi, ana yarılma eksenine oturdu. Özgür Özel’li yeni yönetim, son seçimde “CHP’ye eli gitmeyenler”den de oy alıp, alan genişlettiğini düşünmüş olmalıydı. Özel’in konuşmasında “Muhafazakâr demokratlar ve milliyetçi demokratlar” da selamlanmıştı.

Merak ediyorum CHP, “Maarif Modeli”ne karşı çıkmak için “Eğitimin Dinselleştirmesi” gibi “Klasik CeHaPe”yi geri getiren bir söylemden başka bir şey bulamamış mıydı?

Merak ediyorum, CHP’nin mesela “Değer” diye bir sorunu yok mudur? “Değer, ahlak, dürüstlük, adalet, kul hakkı yememe….” vs. gibi insan kalitesini ortaya koyan bir dünya “Değer”in savunusu adına da iktidarın eğitim politikaları eleştirilemez mi? Bu değerlerin “Din kaynaklı” olmasının eğitim adına bir artı özellik taşıdığı düşünülemez mi?

Sahiden “Müslümanlığı” ne yapacak CHP, bu konuda netleşmesi gerekmiyor mu? Diyelim “Atatürkçü çizgi”nin içi, “Değerler” açısından nasıl doldurulacak?

“Değer”den bahsedilince sanki matematikten, fizikten, kimyadan bahsedilmez gibi bir aglı sağlıklı mı?

Bu soruyu, bizim muhafazakâr camiaya da sormak yanlış olmaz. “Değer”siz olmasın mutlaka ama, çağın gerektirdiği “beşeri sermaye” üzerine de, hatta tüm İslam dünyası olarak durmak gerekmiyor mu? Her bakımdan özgül ağırlığı düşük, bir de “Değerleri aşınmış” koca bir dünyanın, dünyadaki ağırlığı içimizi yakmıyor mu? Bütün camialar olarak “rasyonaliteye dönmekten başka çaremiz kalmadı..” dostlar…

https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/egitimi-ne-yapmali-1599774