Yavuz Gezer

Gel Bakalım Devletin Babası- I

1800'lü yıllardan sonra Ermenilerin bir kısmı arkalarında büyük bir devlet gördüğü her an Türklere karşı isyan etmiştir. Millî Mücadele yıllarına kadar ayrılıkçı Ermeniler tarafından yapılan isyan sayısı 28'dir...


Yavuz Gezer


Gel Bakalım Devletin Babası- I

1800'lü yıllardan sonra Ermenilerin bir kısmı arkalarında büyük bir devlet gördüğü her an Türklere karşı isyan etmiştir. Millî Mücadele yıllarına kadar ayrılıkçı Ermeniler tarafından yapılan isyan sayısı 28'dir...


Arif Bey "Devletin babası sizsiniz PAŞA" deyince Mustafa Kemal "Sen öyle bir evlat yetiştirdin ki o meşaleyi tutmasaydı, biz ateşi yakamazdık. Işığı tutan senin oğlundur." Demiştir.

Na tamam bir binanın içerisine önce kıyam ve kıraatı, sonra tabiatın tüm renklerini koyan şahsiyetler bizlere, önce adam olmayı öğrettiler.

Devlet yaşasın diye insanı yaşatmayı düstur edindiler,

Damat Ferit'e karşı Meclisi Mebusan, Ali Kemal'e karşı Mehmet Akif beyefendi, Dürrizade'ye karşı Börekçizade Rıfat Efendi...

Yüreksizlere karşı yürekliler ...

Aşktır, sadakattir bağımsızlıktır 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Nisan ayı içerisinde açılmış olmasında tarihi bir hesaplaşma var mıdır? Büyük liderler, kendi devletine ve milletine yapılan haksızlıkları iade etmek amacıyla; Aynı tarih ya da tarihlere yakın zamanlarda büyük icraatlar yaparlar.

Gelin Büyük Millet Meclisinin bu tarihte açılışının gerekçelerini, Can Osman Aksoy'un anlatımında hayat bulmasında izleyelim.

1800'lü yıllardan sonra Ermenilerin bir kısmı arkalarında büyük bir devlet gördüğü her an Türklere karşı isyan etmiştir. Millî Mücadele yıllarına kadar ayrılıkçı Ermeniler tarafından yapılan isyan sayısı 28'dir...

Kahramanmaraş Zeytun kentindeki Hınçakların Ermeni Milisleri, ilki 30 Ağustos-1 Aralık 1914 tarihleri arasında, ikincisi ise 25 Mart 1915'te olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu'na karşı 2 silahlı çatışmada direnmiştir.

Ermeni devrimci örgütlerinin bu faaliyetleri üzerine bu örgütlerin kapatılması ve örgütün ileri gelen üyelerinin tutuklanması kararı alınmıştır. Tehcirin başlangıcı olarak kabul edilen 24 Nisan 1915; Ermenilerin zorunlu göçü ile ilgili Tehcir Kanunu olarak da bilinen kanun çıkarılmış, bu kanun gereğince, Ermeni toplumundan 2234 kişi tutuklanarak tehcir edilmiştir. Bu kanun Dahiliye Nazırı Talat Bey'in girişimi ile 27 Mayıs 1915 tarihinde hazırlanmış ve 2 Haziran'da Meclisi Vükala'ca karara bağlanıp uygulanmaya konulmuştur.

Ermenilerin İsyan hareketleri, 1. Dünya Savaşı'nda en üst noktaya ulaşmış, Ruslarla birlikte hareket eden ayrılıkçı Ermeniler hem doğudaki köylere saldırmış hem de savaş sırasında Osmanlı askerlerinin başını bir hayli ağrıtmıştır.

Bu gelişmeleri dikkatle takip eden İttihat ve Terakki hükümeti 1 Haziran 1915 tarihinde zorunlu göç kararı alır ve bölgedeki idarecilere yetki verir.

Göç sırasında 600.000 kişi güneye özellikle Suriye bölgesine yerleştirilmiştir.

Göç yolunda gerek hastalık gerek bazı Kürt aşiretlerinin saldırıları gerekse bazı münferit olaylarla sınırlı sayıda Ermeni hayatını kaybetmiştir. Göç sırasında hayatını kaybedenlerin sayısı, başka milletlerin göç sırasında hayatını kaybettiği kişi sayısı ile hemen hemen eşittir. Sayılar belgelerle sabittir.

Göç yolunda güvenliği sağlayan askerlerden dahi hayatını kaybedenler vardır.

Göç için yetki alan kişilerden biri de kanundan 11 gün sonra Boğazlıyan Kaymakamı olan Kemal Bey'dir.

Peki kimdir Kemal Bey;

Babası da devlet görevlisi olan Kemal Bey, 1884 yılında dünyaya gelir. Baba Arif Bey, Kemal Bey'in iyi yetişmesi için elinden geleni yapar. Kemal bey ilk ve orta öğrenimini Rodos'ta birincilikle tamamlar. Ardından İzmir'de lise eğitimini yine üstün başarıyla bitirir. Mülkiye eğitiminden sonra ise çeşitli vilayetlerde Kaymakam olarak göreve başlar.

Boğazlıyan Kaymakamlığı sırasında hükümetin göç kararına isyan eden Ermeniler Boğazlıyan'ı ateşe verir.

Silahlı Ermeni grupları ile onlara yardım edenleri başka bölgelere süren Kemal Bey, 1. Dünya Savaşı'nın kaybedilmesi ile birlikte İntikam alınacak kişiler arasında yerini alır.

İttihat ve Terakki hükümeti düşmüş, onların aldığı her karar sorgulanır olmuştur. Dış devletler, Osmanlı Devleti'ne fiilen olmasa bile hâkim duruma gelmiştir. Yüzbinlerce Ermeni geri dönmüş, bir kısmı tekrardan silahlanmıştır.

İntikam ateşiyle yanan yeni hükümet ve İşgalci devletlerin bayrağını tutan İngilizler, İttihatçılara ve Ermeni tehcirinde görev alan kişilere adeta savaş ilan eder. İmparatorlukta cadı avı başlamıştır.

Tutuklanmaların sayısı bazı günler yüzleri geçer.

Mustafa Kemal o günlerde padişah yaverliği forsunu bir hayli kullanmıştır.

Fakat her şeye rağmen Mustafa Kemal, Bekirağa bölüğüne gidip tutukluları defalarca ziyaret etmiş, yanlarında olduğunu belirtmiştir. Ne olursa olsun eli kolu bağlıdır.

Bir akşam Onun da tutuklanacağı hiç uzak bir ihtimal değildir.

Tutuklanacak kişilerin raporunu İngiliz Yüksek Komiseri Amiral CALTHOPE ve İttihat ve Terakki karşıtı heyet hazırlar.

İngiliz raporlarında geçen şu cümle oldukça ibret vericidir. "Ermenilere zulmeden herkesi cezalandırmak için Türkleri toptan idam etmeli.  Cezalandırma işlemi ibret verici bir şekilde yargılayarak olmalıdır."

Aynı günlerde İstanbul hükümeti sıkıyönetim mahkemeleri kurar. Alınan karara göre soruşturmalarda, Ermeni ve Rum üyeler de bulunacaktır.

Haziran 1918'de İngiliz ve Ermeni yetkililerin baskıları sonucunda, hükümet Kemal Bey ve birçok idarecinin görevine son verir. Kemal Bey Konya'da görevi başında tutuklanıp İstanbul'a götürülür.

Maalesef o günlerde sözde soykırımı kabul eden bir padişahımız da vardır.

Bakınız Sultan Vahdettin, Daily Mail gazetesinde sözde Ermeni soykırımı için ne diyor? "Ermenilerin öldürülmeleri, İngilizlerin Türkiye'ye karşı olan duygularında, derin bir değişiklik yaratmıştır. Bu kötülükler, kalbimi yaralamıştır. Adalet çok geçmeden yerini bulacaktır. İngiliz milletine kuvvetli sevgi ve hayranlık duygularımı, Kırım Savaşı'nda İngilizlerin müttefiki olan babam Sultan Abdülmecid'den miras aldım."

Kemal Bey mahkemeye çıktığında avukatıyla geniş bir savunma yapar. Onlarca Ermeni, Kemal Bey'e aleyhte söz alır. Fakat söz alanların ifadelerinde çelişkili durumlar ortaya çıkmıştır.

Daha önceden hükümet ve İslamiyet'e hakaretten dolayı yargılanan bir gayrimüslim Kemal Bey için "Ermenilerin yiyeceklerini çaldı, toplu kıyım yapıp, kadınların parmaklarındaki yüzükleri almak için ellerini kesti "demiştir.  Bu iddia, Kemal Bey'i çıldırtmış ve söze girip şöyle demiştir.

"Hepsi yalandır, hepsi uydurmadır Reis Paşa ben bunların söylediği Keller köyüne ne gittim ne de oradan geçtim. Bunun hiçbir ispatı yoktur. Burada vuku bulunduğu iddia ettikleri cinayetlerden de haberim yoktur. Hele parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek...

Rica ederim bu vahşeti kim yapar?

Böyle aşağılık bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Hiçbirini ispat edemezler. Çünkü hepsi iftiradan ibarettir. Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa bunları bilemem. Fakat bu ana kadar bu mevzuda hiçbir şikâyet gelmemiştir. İlk defa burada mahkeme huzurunda bu şikâyetlerle karşılaşıyorum.

Ben sadece ordunun önünde ve arkasında silahlarını günahsız Müslümanlara çeviren Ermenileri, başka bölgelere sevk ettim."

Toplamda 18 duruşma yapılır ...

Mahkeme başkanı Hayret Paşa, tüm iddiaları ve savunmayı dinledikten sonra Kemal Bey'in beraatine karar verecekken Damat Ferit devreye girmiş ve mahkeme başkanı, iki kez değiştirilmiştir. (Bize çok tanıdık gelmiyor mu?)

Yeni başkan, Mustafa Nazım Paşa olmuştur. Fakat Damat Ferit'in has adamı Nemrut Mustafa Paşa, mahkeme üyesidir ve asıl güç sahibi de kendisidir. Israrla Kemal Bey'in idamını istemektedir.

Nemrut Mustafa Paşa ki, daha sonra Mustafa Kemal ve arkadaşlarını gıyaben idama mahkûm edecektir.

Hatta idam kararı verdikleri arasında Kemalpaşa'ya destek veren müftüler dahi vardır.

Her duruşmada yeni iddialar ortaya atılır. Duruşmaların birine getirilen Ojen Varvaryan "Tehcir sırasında küçük bir kız olduğunu, kafasına baltayla vurularak öldürülmek istendiğini, ama şans eseri hayatta kaldığını" anlatır.  Mahkeme Ojen Varvarya'nın kafasındaki yara ile ilgili doktor raporu talep eder.

Tıbbi incelemede yaranın çok yeni olduğu ve baltayla oluşmasının mümkün olamayacağı belirlenir.

Varvaryan’ın Boğazlıyan'da hiç bulunmadığı ama bu şekilde ifade vermesi için kendisine para verildiği anlaşılır. (Devam EDECEK)