Ufuk Sarıgül


Güven Kırıldığında, Sevgi Yalnız Kalır

Güven sadece karşımızdakine olan inanç değildir; aslında en çok kendimize olan inancımızdır. Çünkü güvendiğimiz kişi bizi yanılttığında, sadece o kişiyle değil, kendi yargılarımızla, kendi sezgilerimizle, hatta kendi kalbimizle de hesaplaşmaya başlarız.


Bazı ilişkiler yüksek sesle bitmez. Ne bağırışlar olur ne kapılar çarpılır. Sadece bir gün fark edersin; gülüşlerin yerini suskunluk, umutların yerini yorgun bakışlar almış. İşte o sessizlik, güvenin çekip gidişinin ayak sesleridir.

Güven, ilişkilerin görünmez ama kırılmaz sanılan kemik yapısıdır. O kırıldığında, arkasında sadece enkaz kalır. En çok da kendimizi kandırırız; “Bir kerelik hata, düzelir” deriz ama o kırık, tamir edilmez bir çizgi olarak kalır.

Güven kolay kazanılmaz, yavaş yavaş inşa edilir. Ama saniyeler içinde yıkılır, bir laf, bir hareket, bir ihanetle. Ve o yıkıntıların altında ezilen sadece ilişki değil; kendi özsaygımız, kendi değerimizdir.

Güven sadece karşımızdakine olan inanç değildir; aslında en çok kendimize olan inancımızdır. Çünkü güvendiğimiz kişi bizi yanılttığında, sadece o kişiyle değil, kendi yargılarımızla, kendi sezgilerimizle, hatta kendi kalbimizle de hesaplaşmaya başlarız.

Bu duygu, insanın ruhunda derin bir boşluk yaratır. O boşluk, kolay doldurulmaz. Kırıldığında, yeniden güven duygusunu inşa etmek için yıllar harcanır, onlarca soru sorulur, defalarca sınanır insan.

Ve unutulmamalıdır ki, güven sadece bir duygudan ibaret değildir; sorumluluk, sadakat, saygı ve dürüstlük gibi birçok değerin ortak ürünüdür. Bunlar olmadan güven, hayalden öteye geçmez.

Kırılma anı çoğu zaman büyük bir olayla gelmez. Bazen küçük bir yalan, bazen fark edilmeyen bir ihmal, bazen de “önemsiz” dediğimiz bir tavır, kalbin görünmeyen bir yerinde çatlak açar. Çatlak derinleşir, sonra içine sessizlik dolar.

Ve bilirsin ki; güven bir kez kırıldığında yapıştırmak, hiç kırılmamış gibi yaşamak mümkün değildir.

İlişki bittikten sonra kalan duygular, siyah-beyaz değildir. Özlem vardır ama yanında kırgınlık taşır. Kızgınsındır ama içinde hâlâ eksik kalan bir sıcaklık hissi vardır. Güzel anılar bile, üzerinde ince bir toz tabakası olan eski fotoğraflar gibidir; silip baksan yine gülümsersin ama artık o günün kokusu yoktur.

İnsan, sevdiğini kaybetmenin acısını bir şekilde atlatır. Fakat güvendiği birinin onu hayal kırıklığına uğratmasının yarası, başka bir yerden kanar. Çünkü o yara, yalnızca karşındakine değil; kendi sezgilerine, kendi kararlarına olan inancını da yaralar.

Belki de bu yüzden, yeniden güvenmek kolay değildir. Kırıldığın kişiden çok, kırıldığın duygudan korkarsın.

Ve bazen en iyisi, geride kalanları sessizce bırakıp gitmektir. Hafiflemek için, uzaklaşmak gerekir. Çünkü bazı yaralar konuşarak değil, mesafe koyarak iyileşir.

Ama unutma; güven, kırıldığı yerde kalmaz. Onu yeniden inşa edecek cesaret varsa, yıkılan köprüler bile zamanla tamir olabilir.

Yeter ki o cesaret, sadece karşındakine değil; kendine de güvenebilmeyi seçsin.

Çünkü gerçek iyileşme, kendine yeniden “evet” diyebilmekle başlar.