Ufuk Sarıgül


Güvenli Rotalar, Özgür Pedallar, Sağlıklı Bir Şehir

İstanbul’un sahil hatları, doğru kullanıldığında her yaştan insan için gerçek bir yaşam alanına dönüşebilir. Yürüyenler, koşanlar, bisiklete binenler ve sadece denizi izlemek isteyenler…


Bisiklet Sürücüsü Hülya Sungurtekin’in Kaleminden:

İstanbul trafiğinin karmaşasına hiç girmeden, şehrin sunduğu en büyük lütuflardan biri olan sahil hattındaki bisiklet yollarında pedal çeviriyorum. Kilometrelerce uzanan bu özel rotada, denizin kokusu eşliğinde yalnızca yolun ritmine ve kendi gücüme odaklanmak benim için tarifsiz bir duygu. Korna seslerinin, aceleci bakışların ve bitmek bilmeyen bir telaşın dışında kalmak; insanın hem bedenine hem de ruhuna iyi geliyor.

Bu yolculuklarda fark ettiğim en önemli şey, bisikletin yalnızca fiziksel bir aktivite olmadığı. Trafik stresinden tamamen izole, güvenli ve kesintisiz bu hatlarda pedal çevirmek; bisikletin aynı zamanda şehirde nefes almanın, düşünceleri toparlamanın ve kendinle baş başa kalmanın en sade yolu olduğunu kanıtlıyor. İstanbul gibi kalabalık bir metropolde bu hissi yakalayabilmek, aslında büyük bir ayrıcalık.

İstanbul’un sahil hatları, doğru kullanıldığında her yaştan insan için gerçek bir yaşam alanına dönüşebilir. Yürüyenler, koşanlar, bisiklete binenler ve sadece denizi izlemek isteyenler… Hepsi aynı hatta, aynı ritimde buluşabiliyor. Amacım, bu muazzam sahil haklarının sporun iyileştirici gücüyle birleştiğinde şehre nasıl nefes aldırabileceğini göstermek. Sporun yalnızca gençlere ya da profesyonellere ait olmadığını; aksine her yaşta, her tempoda mümkün olduğunu anlatmak istiyorum.

Bisiklet dünyayı saatte 20 kilometre hızla izleme sanatıdır. Bu hız, çevreyle bağınızı koparmadan ilerlemenizi sağlar. Bir ağacın gölgesini, denizin rengindeki değişimi, rüzgârın yönünü fark edersiniz. Araçla geçip gittiğiniz yerler, bisiklet üzerinde anlam kazanır. Şehir ilk kez gerçekten size görünür olur.

Yeni başlayacaklara en samimi önerim şu: En pahalı bisiklete sahip olma kaygısını bir kenara bırakın. Önemli olan yola çıkmak ve bu alışkanlığı sürdürebilmek. Ancak güvenlik asla ihmal edilmemeli. Kask, eldiven ve özellikle ışık kullanımı olmazsa olmazdır. Işık, yalnızca sizi değil, sizi fark edecek olanları da korur. Görünür olmak, bu yolculuğun en temel kuralıdır.

Peki neden pedal çeviriyorum? Çünkü bisiklet benim için sadece bir ulaşım aracı değil. O, bir özgürlük alanı. Aynı zamanda hareket hâlinde yapılan bir meditasyon. Pedallar döndükçe düşünceler yavaşlıyor, nefes düzenleniyor, zihin berraklaşıyor. Günlük hayatın yükleri, kilometrelerle birlikte geride kalıyor. Bu hâl, insanın kendine verdiği en sade ama en etkili molalardan biri.

Bisiklet aynı zamanda bir farkındalık meselesi. Daha çok bisiklet; daha az egzoz dumanı, daha az gürültü ve daha sakin bir şehir demek. Kent yaşamında bireysel tercihlerimizin toplumsal sonuçları olduğunu unutmamak gerekiyor. Bir kişinin pedala basması küçük bir adım gibi görünebilir ama bu adımlar çoğaldıkça şehir değişir. Sokaklar yumuşar, tempo düşer, yaşam daha insani bir hâl alır.

Yazının genelinde Hülya Sungurtekin, bisikletin kent kültüründeki dönüştürücü gücüne dikkat çekiyor. Bisikletin yalnızca spor ya da ulaşım aracı değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olduğunu vurguluyor. Bu yaşam biçimi; doğaya saygıyı, bedene özeni ve zamana karşı daha bilinçli bir duruşu beraberinde getiriyor.

Satırlarına son verirken şu öğütleri veriyor:

Kendinize bir şans tanıyın ve yola çıkın. Mükemmel koşulları beklemeyin. Güvenliğinizi öncelik haline getirin, kendi temponuzu bulun ve şehri tüketerek değil hissederek yaşayın. Unutmayın, daha çok bisiklet; daha sağlıklı bireyler, daha temiz bir çevre ve daha sakin bir şehir demektir.