"Bazı etiketlerin (dokümanların) yardımıyla, belirli bir zaman diliminde ve ilgili gruplar üzerinde, örgütsel süreçlerin tanımlanmasıdır" iz sürme yöntemi. Hornby ve Symon.
İz sürme/ süreç izleme yöntemi, tek bir durumun ya da az sayıda vakanın incelendiği genellikle nedensel mekanizmaları inceleyen nitel bir araştırma yöntemidir. Veri toplamak, aynı zamanda örneklemenin güvenilirliğini sağlamak amacına yönelik bir yöntemdir.
İz sürme yöntemi...
Bu bilgiler ışığında: "Elazığ'ın İzini Sürmek" geçmişten günümüze Elazığ'la ilgili kültürel ve sanatsal olguyu eski ve yeni mimariyi anlatan programa imza atan üç güzel insan... Donanımlı ve bilgi birikimleri yüksek.
İzini sürüyorlar, geleceği adımlamak için geçmişin...
Sohbet ediyorlar, zaman zaman programlarına katılıp kendilerine eşlik eden başka güzel insanlarla.
Elazığlı bunlar. Geçmişte toplumda yaratılan "Elazığ beyefendisi" algısının vücut bulmuş haliyle etten, kemikten ve en önemlisi de bilge kişiliklerde...
Tarih öğretmeni Mustafa BALABAN, Av. Cem BAYINDIR ve İhsan TARAKÇI.
Beyefendi, mütevazı ve donanımlı Elazığ sevdalıları...
Bu hafta onlara bir başka saygın sporcu (basketbol eski oyuncusu) antrenör, eğitimci, yorumcu kardeşimiz Halit Ziya AĞCABAY konuk oldu. Mustafa BALABAN beyin yokluğunu hissettirmeyecek bilgi birikimiyle.
Sinemanın dünü ve bugününü anlattılar ustanın mutfağındaki Master Şef dokunuşu lezzetinde...
Halit Ziya AĞCABAY sporcu, eğitimci ve yorumcu kişiliğinin yanı sıra aynı zamanda Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Sinema Televizyon ikinci sınıf öğrencisi.
Üç güzel bilgi birikimli insanın sohbeti de doyumsuz bir hazzın habercisi gibi giriş konuşmasında...
Konu sinema olunca, sohbet daha bir dikkatli dinlenir oluyor. Çoğumuzun bir sinema filmiyle sevinç ya da hüznünün depreştiği anıları var.
Sevgilinizin elinizi tuttuğu ya da başını omuzunuza yaslayıp sessiz hıçkırıklarına rağmen, ince sarsılışlarını tüm benliğinizle hissettiğiniz...
Sanatın sekizinci kolu addedilen sinema... Asrın buluşu (icadı) insanlık için.
Arşivinde onbinden fazla sinema filmi bulunan Cem BAYINDIR Bey 50 puanlık bir soru sordu ki bu daha başlangıçtı. "Sinema ne zaman doğmuştur? Türkiye'nin sokaklarına ne zaman girmiştir?" AĞCABAY "sinema 1895 yılında LUMIERE Kardeşler tarafından Fransa'da çekimi yapılan ve yaklaşık kırksekiz saniyelik "Trenin Gara Girişi" filmi, sınırlı sayıda biletli izleyiciyle buluşturuluyor ve sinema tarihinin ilk filmi olarak tarihe geçiyor." diyerek cevaplıyor Cem Bayındır'ın sorusunu.
"İlk defa filmi seyreden insanlar trenin kendilerine doğru geldiğini gördüklerinde panikleyip kaçıyorlar." diye devam ediyor. Halit Ziya Bey'in bu ifadesi bende Gölcük Sineması’nda (Elazığ) seyrettiğim bir Battal Gazi filminde dört nala koşan atı görünce sahneyi kendisine siper edinen çocuk seyirciyle ilgili anımı hatırlattı. Bir de Saray Sineması’ndaki "Paris'te Son Tango" filmindeki küvet sahnesi görüntüsü için arkamdaki koltukta iki kişinin konuşmalarını.
"Ben sahan dedim locadan yer alağ!”
"Niye oğlum?”
"Oradan teştin içini daha eyi görürdük!"
Sohbete dönersek:
AĞCABAY "Osmanlı'da 1896 yılında ilk film gösterimi yapılıyor. Alexander PREMIO tarafından.
LUMIERE kardeşlerin tanıtım için birkaç yere gönderdiği şahıslardan biri Alexander PREMIO.
Anılarında, ekipmanları ile Osmanlı topraklarına gireceği sınır kapısında (gümrükte) yaşadığı sorunu, "rüşvet vererek çözdüm" şeklinde ifade ediyor. (tanıdık geliyor sanırım, o günden bugüne!)
Dönem Abdülhamit dönemi, henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş. 1896’dan 1960'a kadar sinema eserleri ile ilgili arşivcilik yok. Sadece anılar ve röportajlara kitaplara ve belgelere dayalı bilgiler var. Yani net bir arşivcilik yok. Alexander PREMIO'nun anılarında "egzotik doğu algısıyla film çekme arzusu "olduğu seziliyor diye söylüyor Halit Ziya AĞCABAY.
PREMIO topraklarımızda:
Türk Piyadesinin Geçit Töreni
Türk Topçusu
Haliç'in panoraması
Boğaziçi'nin panoraması filmlerini çekiyor.
Cem Bey konuya katkı için "Batılıların böyle oryantalist bölgelere çok büyük ilgisi var ve muhtemelen Osmanlı topraklarının böyle kozmopolitik oryantalist bir yapıya sahip oluşu" derken İhsan Bey "İlk gösterim o zaman film yeni çıktığı için, Fransa'da Grand Cafe'de gösterimi yapılıyor. Türkiye'de de Galatasaray semtinde bir birahanede gösterimi yapılıyor" diye tamamlıyor.
Üçü birden Cismonda Birahanesi olduğunu söylüyorlar gösterimin yapıldığı yerin adını ağız birliği etmişçesine.
42 dakika 53 saniye süren program bir hazine sunuyor üç donanımlı Elazığ beyefendisinin ifadelerinde...
Programı izledikten sonra merakımı uyandıran LUMIERE kardeşlerin, LUMIERE Fabrikasından Çıkan İşçiler (Fransızca: La Sortie'de l'usine Lumiera a Lyon) en eski filmi olarak kabul edilen ve Cinematographe'in ilk halka açık sunumda gösterilen 1895 yapımı Fransız filmi.
100 yılın icadı olarak kinetoskop, LUMIERE kardeşlerin 1895 yılında patent almasıyla sinema çağını başlattığı" Arrival of a train at La Ciotat" isimli "Bir Trenin Ciotat Garına Girişi" LUMIERE Kardeşlerin çektiği onbeş karenin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir filmdir. Toplam süre 55 saniye kadardır ve gösterimi 28 Aralık 1995 yılında yapılmıştır.
Tabii ki yeniliğin ülkemizde hayat bulması bir yıl kadar kısa sayılabilecek sürede olmuş fakat, ilerlemesi uzun zaman almıştır.
Fuat UZKINAY'ın "Ayestefanos Abidesi'nin Yıkılışı"(1914) adlı film Türkiye'de sinemanın başlangıcı olarak kabul edilmekte ve çevrilen ilk Türk filmi olarak sinema tarihinde yerini almaktadır.
Çocukluğumuz sinemaları: Aileler için özel gösterimler yapan yazlık ve kışlık sinemalar. Onlar ne zaman ilimizde faaliyet göstermeye başladılar?
Zamanı biraz geriye saralım ve onların izini sürelim.
Elazığ'ın ilk sineması: şehir merkezinde değil bir ilçede, yeraltı zenginlikleri ve tarihi geçmişiyle dikkat çeken ve Etibank İşletmelerinin 1930'lu yıllarda faaliyet gösterdiği "MADEN" ilçesinde, bir kısım ahşap oturma sıraları, localar, sinema perdesi ve makine odası ile modern sinema salonu...
Etibank'ın gelmesi Maden ilçesinin imar ve gelişimini hızlandırdı. O dönemde ilçeye birçok ilden, hatta Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden çalışmak için gelen işçiler için tenis kortları ve sinema salonları olmak üzere birçok sosyal aktivite alanları açıldı. Bunlardan ikisi kamu İkisi de özel sektöre ait dört sinema salonundan günümüze intikal eden, özel sinema statüsündeki "Engin "sineması ilk olma özelliğini taşımaktadır. Zamanında düğün, konferans, toplantı gibi birçok organizasyona da ev sahipliği yapmış bu sinema için ilçe halkı, bu tarihi sinemanın tescillenerek turizme kazandırılmasını talep ediyor.
Elazığ Merkezde ilk açılan sinemalardan biri yazlık Bağdat Sineması: Daha sonra Cafe türü bir sinemaya dönüştürülmüş. Sinemanın olduğu alan (bahçe) yarıya kadar çakıl taşlarıyla döşenmiş, bahçenin diğer yarısı ise masa düzeni şeklinde oluşturulmuştur. Gaz ocağıyla gelen aileler, burayı piknik alanı olarak kullanırken film seyir zevkini de yaşarlar. Daha sonra Park sineması adını alan yazlık sinema Elazığ'ın bilindik yerleşkelerinden Hacı Serçe Hanı'nın içinde, Şekeroğlu Turgut'a ait işletme olup Turgut Şekeroğlu aynı zamanda sinema film makinesini imal edebilen ustalıktadır. İmal ettiği makinenin projektörlerini Romanya'dan ithal etmiştir. İmal ettiği film makinesini evinin salonuna kurarak hane halkı ve komşularına başrollerini Filiz Akın ve Kartal Tibet'in oynadığı " İŞPORTACI KIZ" filmini izlettirmiş ve yıllar sonra bu sinema makinesini Elazığ'ın köklü sinema işletmecilerinden Hayri Bey'e (Saray Sineması sahibi) hediye etmiştir.
Turgut Bey'in Batman'da Rafineri Kulesinden düşmesi sonrası, genç yaşta vefatı üzerine o gün Elazığ'da hiçbir sinemada film oynatılmamıştır. Abdullah ŞEKEROĞLU'nun anlatımıyla.
Benim hatırladığım
Sinemalar:
Gölcük, Saray, Renk,
Köşk Çiçek, Aile Sinemaları. Bazıları aynı isimle yazlık ve kışlık sinemalar olarak faaliyet göstermekteydiler.
İlimizin eşsiz atmosferini ve ilimize özgü hikayelerini anlatan ve Türk sinemalarında izlenme oranları yüksek sinema filmlerinin çekimleri yapıldı.
Bunlar:
KARA MEMED
CEMO
BEDRANA
SU
ÇAYDA ÇIRA
ÇETO
ÇOK MU KOMİK adlı yapıtlardı.
Bilinsin ki,
Aşk, sevgi ve ilham temiz kalplere gelir.
Tıpkı Elazığ'da çekimi yapılan son film "ANDAÇ ELİMİ TUTARMISIN'DA" olduğu gibi.