Çiğdem Toker


Kamu yatırımları kamuyu ezmek zorunda mı?

Büyük ölçekli kamu yatırımları söz konusu olduğunda, o yatırımın geçeceği bazı doğal kaynakların nasıl darmadağın edildiğini, o alanlarda yaşamını sürdüren, ekip biçen vatandaşların devlet karşısında nasıl sahipsiz bırakıldığının sayısız örneğini gördük son yıllarda.


Karakaya köylüleri, Ulaştırma Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu'nun "en çevreci rota” olarak nitelendirdiği Ankara-Kırıkkale-Çorum-Samsun-Hızlı Tren Hattı için "şirket yılda 3,5 milyon ton taş çıkarılacağını ama bunun sadece 300 bin tonunu kullanacağını söyleyerek ÇED denetlemesinden kaçmak istemekte" diyor. Kamuyu ezmeden kamu yatırımı yapmak imkânsız mı?

Kamu yatırımları kamuyu ezmek zorunda mı?

Ankara-Kırıkkale-Çorum-Samsun-Hızlı Tren Hattı’nın Kırıkkale-Çorum etabı

Büyük ölçekli kamu yatırımları söz konusu olduğunda, o yatırımın geçeceği bazı doğal kaynakların nasıl darmadağın edildiğini, o alanlarda yaşamını sürdüren, ekip biçen vatandaşların devlet karşısında nasıl sahipsiz bırakıldığının sayısız örneğini gördük son yıllarda.

Madencilik, barajlar, santrallar, otoyollar, demiryolları projelerinde, bir kamu kuruluşunun açtığı ihaleyi kazanmış ya da işlerin onlara tahsis edildiği şirketler, yasal gerekliliklere uyarmış gibi yapıp vatandaşın haklarını ezip geçmekte.

Muğla İkizköy’de zeytinlikler kömür madenine, Rize İkizdere’de vadi ve ormanlık alan taş ocağına, Gaziantep Karaseki köyünde hayvan otlatılan meralar, güneş enerji panellerine, Amasya Taşova’da tarım alanları Organize Sanayi Bölgesi’ne yenik düşme savaşı verirken; daha geniş bir Anadolu coğrafyası, bunlar gibi çok sayıda büyük yatırımların taarruzu altında.

AKP iktidarının yönettiği kamu kurum ve kuruluşlarından gerekli ihale, izin ve tahsisleri alan şirketler, çoğu kez mevzuatın gerektirdiği koşulları tamamlamaya dahi gerek görmeden, açılan davaların sonucunu beklemeden iş makinalarını ilgili bölgelere sokup çalıştırıyorlar. Bunu yaparlarken de o yatırımdan günlük hayatı, geçimi, toprağı, sağlığı doğrudan olumsuz etkilenecek olan vatandaşların itirazları çoğu kez dikkate bile alınmıyor.

Alınmadığı gibi, kolluk kuvvetleri, şirketlerin talep ve öncelikleri doğrultusunda, o kırsal alanlarda yaşayan vatandaşlara zor kullanmaktan kaçınmıyor.

* * *

Zeytinlikleri kesilen İkizköy halkı bekleyişi sürdürürken, bu tablonun daha az popüler ve güncel örneklerinden bir diğerini Çorum Sungurlu’nun Karakaya köyünden geçecek olan hızlı tren hattı dolayısıyla açılmak istenen taş ocağı oluşturuyor. Köylülerin sondaj yapılmasına karşı direndiği Karakaya’da idari yargıda açılmış olan davanın sonucu beklenmeksizin şirket ve onu koruyan kolluk güçlerinin ısrarıyla iş makinalarının girme tehdidi söz konusu.

Demiryolu “en çevreci rota” mı?

Ulaştırma Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu bir süre önce temeli atılan Ankara-Kırıkkale-Çorum-Samsun-Hızlı Tren Hattı’nın Kırıkkale-Çorum etabındaki törende, demiryollarını “en çevreci rota” olarak nitelemişti.

Köylerinin yaslandığı dağın taş ocağı tarafından yok edilme girişimini endişeyle izleyen Karakaya, Küçükkeşlik ve Narlık köylüleri ise çevrecilik konusunda aynı fikirde değil. Üç köyde yaşayanlar tarafından hazırlanıp ulaştırılan bilgilendirme notunda şu ifadeler dikkat çekmekte:

“Hayatlarımızı tehlikeye sokacak olan taş ocağı projesine karşı bir araya geldik. Köylerimizi yok edecek taş ocağı Samsun Ankara hızlı tren hattı projesi kapsamında ihaleyi kazanan Çelikler Holding tarafından açılmak isteniyor. Şirket burada 350 dönüm alanda taş ocağı ve kırma eleme tesisi planlamakta ama ÇED muafiyeti alabilmek için 180 dönüm üzerinde işletme izni için başvuru yapmıştır.

Projede şirket yılda 3,5 milyon ton taş çıkarılacağını ama bunun sadece 300 bin tonunu kullanacağını söyleyerek ÇED denetlemesinden kaçmak istemekte ve resmî kurumları yanıltmayı amaçlamaktadır. “

“300 bin ton vurgusu”nun amacı

Açıklamada yer alan “çıkarılacak taşın 300 bin tonunun” kullanılacağı ayrıntısının özel bir önemi mevcut. Geçen haziran ayında ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) Yönetmeliği’nde değişiklik yapılarak, ÇED Zorunlu projeler listesine, kırma, eleme, yıkama kurutma, cevher işlemleri yapan tesisler için yılda 400 bin ton sınırı konuldu. Buna göre örneğin taşocağı yılda 400 bin ton üzeri taş kıracaksa ÇED raporu almak zorunda. 400 bin tonun altında işlem yapılacaksa “ÇED Gerekli Değil” kararı verilebilecek.

İşte Karakaya köylülerinin vurguladığı 300 bin tonun, ÇED sürecinden kaçış niyetli olarak belirlendiği iddiası var. Çıkarılacağı kayda geçen 3,5 milyon ton dikkate alındığında çok da yersiz bir iddia endişe olarak görünmüyor.

Açılmak istenen taş ocağının bulunduğu köyün bir tepe yamacında olduğu ve burada yapılacak patlatma işlemlerinin can ve mal güvenliğini tehdit edeceği vurgulanıyor. Tarım ve hayvancılık yapılan bu köylerde, bu patlatmalardan çıkacak binlerce tonluk toz bulutunun ürünleri ve hayvanları mahvedeceği dile getiriliyor.

Dahası ocaktan çıkarılacak milyonlarca ton taşın kamyonlarla Sungurlu karayolu üzerinden taşınacak olmasının ise 40 bin dönümün üzerindeki meyve bahçelerini öldüreceği vurgulanıyor.

Üç köyün köylülerinin ifade ettiği hayatlarını doğrudan çok zorlaştıracak bu gelişmeler içinde, söz konusu bölgenin antik Hitit uygarlığı alanı içinde olmasına sıra gelemiyor bile. Yapılmak istenen taşocağının Alacahöyük’e sadece 5 km mesafede olduğunu anlatıyor köylüler.

8 Ekim Çarşamba günü kolluk kuvvetlerinin köye gelip sondaj örneği alınmasına direnmemeleri için cuma gününe kadar süre verdiğini belirtiyorlar ve bizi arayan köy sakinleri “Jandarma şirketin özel güvenliği mi?” diye soruyor.

Hızlı tren projesinin inşaatında kullanılacak taş ocağı meselesinde ortaya çıkan son soru ise projeye onay veren Çorum Valiliği’nin yetki sınırları içinde kalıp kalmadığı.

Gelişmeleri paylaşacağımızı belirtirken, “Kamuyu ezmeden kamu yatırımı yapmak imkânsız mı?” sorusuyla bitirelim.

https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/kamu-yatirimlari-kamuyu-ezmek-zorunda-mi,51900