Sürreal bir dünyada yaşadığımızı iyice hissettiren günlerden geçiyoruz. Daha önceleri gelecekle ilgili öngörülerde bulunurken aklımızın ucundan bile geçmeyecek nice durumlar, bir bakıyoruz, günün gerçeği olarak karşımıza çıkabiliyor.
ABD’de olanlar mesela…
Ülkenin ikinci kez seçilmeyi başaran başkanı Donald Trump ‘ABD’ denildiğinde akla gelen ne varsa hepsini toptan değiştirme yolunda. Bunu kovboy filmlerinden aşina olduğumuz ‘vahşi batı’ yöntemleriyle yapma gayretinde.
Herhangi bir değer tanımadan…
İçeride, kendisi gibi anayasa ve yasaları lüks gören bir kadro eşliğinde eyaletlere sanki ayaklanma varmış gibi askeri birlikler göndererek, sevmediklerine cezaevi yolu veya ülkeden çıkarılma yolu göstererek, aklına geleni ardına koymayarak davranıyor, bir açıklamasıyla borsayı indirip kaldırarak cebini doldurmayı da ihmal etmiyor Trump…
Dışarıda da, maddi çıkarlar ön planda. Ülkesinin yıllar öncesine dayanan ittifaklarını hiçe sayan, dost-düşman ayırmayan, acımasız bir anlayışı ikili ilişkilere taşıyan, soykırım yapanla mağdur arasında kalınca tarafını soykırım yapandan yana alan, gümrük vergilerini silah olarak kullanmaktan çekinmeyen, rejimini beğenmediği komşu ülkelere saldırı emrini hiç tereddüt etmeden verebilen bir devlet başkanı Trump…
Geçici konuğu olduğu başkanlık konutunun bir bölümünü balo salonuna çevirmek için yıkmaktan bile geri kalmadı.
Bu arada, ülkesinin kendisinden önceki başkanlarına ağza alınmayacak sıfatlarla hücumdan da geri kalmıyor Trump…
ABD’nin en kıdemli karşıtlarının yıllar önce yazdıkları herhangi bir kitabı açıp orada yer verilen en sert eleştirileri günümüzün Trump Amerikası’nı göz önünde tutarak okuyun, o eleştirilerin ya yerli yerine oturduğunu ya da az bile kaldığını göreceksiniz.
Trump bunları ülkesini daha güçlü hale getireceği iddiasıyla yapıyor. Kalabalıklar karşısına çıktığında giydiği kırmızı şapkanın üzerinde yazan MAGA zaten bu iddiayı seslendiriyor. (MAGA, ‘Make America Great Again’ bu demek…)
Peki onun sayesinde Amerika dünden daha önemli, değerli, güçlü, hatta ekonomik açıdan daha müreffeh hale geliyor mu?
Kendisi ne kadar aksini iddia ederse etsin, onun bu ikinci döneminde yaptıklarıyla Amerika’nın dünyanın gözündeki değeri daha azaldı, daha etkisiz hale geldi ülke ve Amerikalılar daha fakirleşti.
İzlediği İsrail yanlısı dış politika yüzünden Trump’ın kalibresi Netanyahu düzeyine, ABD’nin dünya halkları gözündeki değeri de İsrail düzeyine indi.
Seveni olmayan bir ülke konumunda ABD, Trump da bir dediği diğerine uymadığı için gülünçlük ile korkunçluk arasında bir figür durumunda.
Peter Sellers’in üç değişik kişiliği canlandırdığı, Stanley Kubrick’in 1964 yapımı, şimdiye kadar çevrilmiş en etkili kara komedi filmlerinden biri olduğu kabul edilen Soğuk Savaş parodisi ‘Dr. Strangelove’ı izlemiş olanlar, bugünlerde ABD’nin etrafında gelişenleri daha iyi değerlendirebilirler…
Trump ülkesine ‘kara komedi’ düzeyinde gariplikler yaşatıyor…
Sadece ülkesine değil, dünyaya da…
Bir yandan iş başına geldiğinden bu yana yedi savaşı bitirdiği iddiasını seslendirirken, diğer yandan o listedeki son savaş olan Gazze’nin üzerine bomba yağdırmaya devam eden İsrail’in Lübnan ve Suriye’ye de savaşını genişletmesini izlemekle yetiniyor Trump…
Kendisinin gözlerinin içine baka baka parlamentosundan Batı Şeria’yı ilhak kararı çıkardığını gördüğü halde, Netanyahu’nun bunu yapmasına izin vermeyeceğini söyleyebiliyor Trump.
Onun düştüğü garabete gülelim mi, yoksa Filistinlilerin başına gelenlere ağlayalım mı bilemiyorum.
ABD böyle de önem sırasında önlerde bilinen diğer ülkelerde durum sanki farklı mı?
Trump’ın ABD’de yaptıklarına bakarak, dünya insanlarının umutsuzluğunu göz önünde tutup kendilerini olumlu birer örneğe çevirmesi beklenen liderler, umutsuzluğu katmerleştiren birer kötü örneğe dönüşmekteler.
Hatta Trump’ın, icraatlarında onların icraatlarından etkilendiği, cüretini artırmada yaptıklarından cesaret aldığı bile söylenebilir.
Al birini vur ötekine durumu…
Trump’ın anayasa ve yasa tanımazlığı diğer ülkelere de giderek yaygınlaşıyor.
Hiç değilse ABD’de başkanın değiştiremeyeceği görevliler var ve o görevlerde bulunanlar cüret sahiplerine sınır çizme gayretlerini sürdürüyorlar; sistemleri ABD kadar elverişli olmayan ülkelerde ise, peş peşe gelişen aykırı icraatlar önlenemiyor.
Giderek dünyaya kaos ortamı hakim oluyor…
Dünyanın dört bir tarafındaki gelişmeler birer deprem gibi ve her birinin tsunamisi bizim sahillere de vuruyor…
Casusluk ithamı da nereden çıktı? Ya TELE1’e kayyım atamak? Yoksa İBB’ye de mi?
Kime acıyacağımızı şaşırıyoruz; Amerikalılara mı acımalıyız, kendimize mi?
https://www.karar.com/yazarlar/fehmi-koru/kavanoz-dipli-dunyada-kime-aciyacagimiza-sasiriyoruz-1605658

