İbrahim Kahveci


Kendi yaptığınla muhalefeti suçlama yeteneği

Mesela bir başka hikaye… “İstanbul’a ihanet ettik; bizi affedin” denilirken şimdi CHP Belediyeciliği ‘Fetret Devri’ olarak sunulabiliyor. Üstelik Türk Halkı daha geçen yıl ikinci kez rekor oyla seçimini yapmış olmasına rağmen.


Yazmıştım ama tekrar ediyorum: Bir AK Partili ile pardon veya Reisci ile tartışıyordum. Bana ne diyorsa aynı hitabı alıp “sensin …” deyip tam olarak geri söylüyordum. Kendime ait tek bir cümle dahi kurmadan sadece ve sadece onun söylediklerini ona iade ediyordum: Sonra dayanamayıp bana döndü ve “sen ne kadar terbiyesiz, ahlaksız adamsın” demişti.

Bir başka örnek:

2023 seçimlerine giderken 2021 yılından itibaren “muhalifseniz teröristsiniz” suçlaması ile mücadelemiz başlamıştı. Köyümde olsun şehirde olsun tüm “İktidar İttifakçıları” siz terörist veya en azından terörist destekçisiniz” diye suçluyorlardı: ‘6’lı masanın altında HDP varmış ve muhalefet gelirse Selahattin Demirtaş’ı çıkartıp HDP ile görüşülecekmiş.’ Formülleri çok basitti: HDP=PKK; CHP+HDP= PKK ve SP, DEVA, Gelecek ve İYİ P +CHP+HDP= PKK…Ülkenin yarısını terörist ve terör destekçisi ilan eden bir iktidar gücü ile kitlesi vardı.

Örnekleri çoğaltacak o kadar çok şey var ki…

Şimdiye gelelim.

“CHP düşman çünkü İmamoğlu yüzyılın hırsızlığını yaptı” diyorlar. Kısaca PKK dost olurken CHP milli düşman ilan edildi. Sanırsınız ki 2023 seçimlerinde oyları alırken tam tersini başkaları söylemişti. (Bu nedenle iktidar meşruiyetini kaybetti diyorum)

***

Önce yakın çevremden bir davranışsal durum tespiti yapayım: Konu iktidarın ihalelerine gelince 1,5 milyar dolarlık köprüye verilen 15 milyar dolarlık Hazine garantisi bile normalleşebiliyor. Ve birden bu yatırım soygun yerine “ülkeye hizmet aşkı” olarak içselleştirilip kabulleniliyor.

Muhalefetin asır öncesi gaz kaçırmasını bile hatırlayan zihinler, iktidarın pisletmesini “bahar kokusu” diye sunabiliyor.

Ortada müthiş bir ilkesel duruşları var!

O ilkesel duruşu biraz daha açalım:

Önceki yıla kadar HDP kapatılsın, kapatmıyorsa AYM kapatılsın ve HDP vekillerinin maaşı kesilsin diyenler bugün sarmaş dolaş durumdalar. Bir tane ama bir tanesi de çıkıp “bu politika bizim önceki politikamızın tam zıttı; bu bize ters” demiyor.

Yazının girişinde verdiğim örneğe geri döneceğim: Geçen hafta sadece YSS Köprüsündeki şaibeli paranın 326 milyar lira olduğunu bizzat AK Partili yetkililerin ağzından çıkan cümleleri sorgulayarak verdim. Hangi KÖİ ihalesi farklı ki… Hepsinde milyar milyar dolarlık şaibeler ortada… Lakin aynı iktidarcılar bugün CHP ve İmamoğlu’nu asrın yolsuzluğu ile suçlayabiliyorlar. Müthiş yetenek… Ve ilke!

Ortada ispatlanmış ve bulunmuş nerede ise tek kuruş olmadan asrın yolsuzluğu diyebiliyorlar. Lakin kendi ihalelerine hiç ama hiç bakmıyorlar.

Bakınız İmamoğlu da tam şu önerimi dile getirmişti: “Kim ama kim yolsuzluk yapmışsa tarafsız bir kurul hepsini incelesin ve herkese hesap sorsun…” Hatta konu hakkında geçmişte “il-ilçe başkanı bulamayız” cümlesine bakmadan gerekli yasaları çıkartalım.

Sahi şu yolsuzluk konusunda hassas olan ve dindarlıklarını her şekilde dile getirenler neden bu geçmişi hatırlamıyor? Neden yolsuzluk endeksinde Tanzanya’nın bile gerisine düşen Türkiye’ye bakmıyorlar? Neden yolsuzluk konusunda temel yasaların çıkmasını istemiyorlar? Veya neden bu iktidarın İHALE YASASINI 200’den fazla değiştirdiğini hiç sormuyorlar-sorgulamıyorlar?

İnsan bir ilkesel duruş sergiler: Der ki “ülkede bütün yolsuzlukları araştıracak uzman kurumlar oluşturulsun ve baştan aşağı bütün yolsuzluklar araştırılsın.”

Mevcut yargı kadrolarından oluşan bir odak kesimi neden AK Partili dönemle ilgili zerre işlem yapmadıklarını hiç sormuyorlar? Hiç dertlenmiyorlar…

Mesela bir başka hikaye…

“İstanbul’a ihanet ettik; bizi affedin” denilirken şimdi CHP Belediyeciliği ‘Fetret Devri’ olarak sunulabiliyor. Üstelik Türk Halkı daha geçen yıl ikinci kez rekor oyla seçimini yapmış olmasına rağmen.

Veya “Kurultay’da delegelere 1200 cep telefonu dağıtılmış” yalanı ortada öylece duruyor. Ya da Fatih Keleş’in evinde hem de parkenin altında 2 milyon dolar çıktı yalanı…

Bakın daha nice nice yalanları ekranlarda çok ama çok konuşmaya devam ediyorlar. Hem dindarlık hem de yalancılık aynı anda sürebiliyor. Müthiş yetenek…

Bir örnekte yine benden: Ülkenin teknolojik seviyesini TÜİK’in yayınladığı ihracat verileri üzerinden çıkartıp ilerlemenin durduğunu söylüyoruz. Çok akıllı ve de çok sivri zekalı iktidarcılar İHA-SİHA örnekleri ile yalanlıyorlar. Siz rakam diyorsunuz onlar dava uğruna herşeyi görmezden gelip sizi suçlayabiliyorlar.

Doğum oranı azaldı diyorsunuz ama onlar sizi cinsel problemle suçlayabiliyor. Ama nereye kadar… Reis’leri “nüfus problemi var” diyene kadar.

Daha da genelleştirelim: Siz bir sorunu dile getirdiğinizde derhal hain, terörist, dış güçlerin aparatı vs ilan ediliyorsunuz. Ama aradan epey süre geçip aynı sorunu Erdoğan dile getirdiğinde büyük buluş, büyük öngörü oluveriyor.

Bir ayrıntıya daha gelelim: Aynı ama aynı cümleyi iktidar kullandığında hiç ama hiç dert etmeyenler aynı cümleyi muhalefet kullanınca yeri göğü inletebiliyor. Yani mesele sadece yolsuzluk iddialarında değil; her yerde.

Sanırsınız ki sürtükler, çürükler, öyle çakalım ki bir daha bellerini doğrultmasınlar vs cümlelerini muhalefet kullanıyor. Veya son günlerin tartışmasındaki cümleler. Neydi o cümleler?

“Onun cinsi de cibiliyeti de o. O birilerini havlatıyor kendisi de arkadan izliyor. Kimin ne olduğunu da çok iyi biliyoruz. Eğer sıkıysa havlayanları sustur. Sizin sokak teröristlerinden ne farkınız var?”

“Bizimle uğraşan itine, köpeğine sahip çık. Bundan sonra hak etmediğimi duyarsam, hak ettiğini duyarsın.”

Sizce bu cümlelerin hangisini iktidar hangisini muhalefet kullandı? Burada kimin ne cümle kurduğu değil, asıl mesele şudur: Erdoğan iki haftadır muhalefetin kullandığı dilin çok ağır olduğunu söyleyip duruyor. Muhalefetin dili, üslubu çok ağırmış ve ayrıca yalan konuşuyormuş…

SONUÇ: Bugün asıl mesele iktidar değil iktidara bakış açısıdır. Aynı cümleleri veya aynı hareketleri muhalefete suç görenler kendileri açısından müthiş bir korunma zırhına bürünmüş durumdalar. Çünkü iktidarın davası var. Bu dava din adına onlara korunaklık sağlıyor. Böyle gören geniş bir kesim var.

Kemik taban için ekonomik zorlukmuş, yalanmış, yolsuzlukmuş vs nerede ise hiç dert değil. Hatta haram-helal kavramına bile bakmıyor. Doğru-yanlış kavramları bile liderlerinin bir sözü ile tam tersine dönebiliyor. Yeter ki liderleri yön belirlesin.

Ve her şartta tek suçlu muhalefet oluyor. Muhalefetin de en büyük günahı iktidarı değiştirmeye çalışmak… Aksi halde bu ekonomik tabloda yüzde 1-2 oy oranını geçmeyecek iktidar bloğu hala nasıl ayakta duruyor sanıyorsunuz.

Hele bir bakın sözlere: Kendi yaptıklarının tam tersini o rahat rahat söyleyebiliyorlar ki… Ya da kendi yaptıkları ile muhalefeti o kadar rahat suçlayabiliyorlar ki…

İlke dediğin bu olur!

Böl-parçala ama muhalefeti bölücülükle suçla. Kutuplaştır ama muhalefeti suçla… Ya da yolsuzluk rekorları kıran ülkede muhalefeti yolsuzlukla suçla.

Müthiş yetenek.

https://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/kendi-yaptiginla-muhalefeti-suclama-yetenegi-1605896