Filiz Has

Memleketin Asıl Sorunu

Ülkenin hala “demokrasi” ile yönetildiğini varsayarak çoğunluğun söz hakkının da bu cehalet denilen canavarın elinde olduğunu söyleyebiliriz.


Filiz Has


Memleketin Asıl Sorunu

Ülkenin hala “demokrasi” ile yönetildiğini varsayarak çoğunluğun söz hakkının da bu cehalet denilen canavarın elinde olduğunu söyleyebiliriz.


Dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye’de olduğu kadar yoğun bir gündem olduğunu sanmıyorum… Bir yandan uzaya uçuyoruz diğer yandan insanlar kilometrelerce kuyruk olup ya ekmek ya da bir parça et almak için saatlerce kör karanlıkta sıraya giriyor. Bir yandan uçuyoruz kaçıyoruz ama diğer yandan dizi filmlerimizi bile işin sonunda pavyon belgeseline bağladık. Ülkenin kamu kurumlarının günlük giderleri dudak uçuklatırken emekliye, yetim maaşı alanlara, gazilere ödenen maaşlar yerlerde sürünüyor.  Peki kim bütün bu olanların asıl sorumlusu? Sadece kötü ekonomi yönetimi, kötü siyaset diyerek konu kapanmış oluyor mu?

Tüm bu saydıklarım aslında apayrı işler gibi görünse de emin olun hepsinin tek bir ortak noktası var. Ülkede tek bir şeyi bile düzeltebilsek ortalama da olsa sürdürülebilir bir ekonomi, gündemi sürekli meşgul etmeyen siyaset ve ayağına sıkılmamış bir adalet mutlaka olurdu. Efendim, memleketin asıl sorunu ve tüm bu kötü gidişatın sorumlusu aslında ve sadece CEHALET. Ülkenin altına döşenmiş bir dinamit misali üzerinde oturduğumuz bombanın adıdır CEHALET. 

Ülkenin hala “demokrasi” ile yönetildiğini varsayarak çoğunluğun söz hakkının da bu cehalet denilen canavarın elinde olduğunu söyleyebiliriz. Bunu da hiç öyle taraflı olarak söylemeyeceğim. İktidar sevenleri ya da muhalefetçileri hiç ayırmadan her birinin içinde yoğun olarak bulunan bu güçlü cahil kesim, ülkenin de çoğunluğunu oluşturuyor artık… Maalesef. 

Okumuş olan kimileri bazen çıkarları bazen de uzun zamandır içinde tuttuğu ama geçmişte türlü sebeplerle kısıtlandığı için dışarı vuramadığı o gizli eziklik duygusuyla bu cahil güruha dahil olurken zaten eğitimsiz olan kimileri de cehaletinden burnunun ucunu göremiyor. Peki giderek şiddetini artıran bu cehalet rüzgarına tesadüf mü diyelim? Yoksa başka bir durumun sonucu olabilir mi?

Sanırım, halkı bilinçli ve yanlı olarak zorunlu eğitime maruz bırakmakla bu işin temelleri atılmıştı en başından beri… Sonra ekonomik olarak toplumu güçsüzleştirme… İnsanları ekonomik zorbalıkla düşünemez hale getirirseniz bir süre sonra hani şu hikâyede anlatıldığı gibi kaynamakta olan suya atılan canlı yengeçler gibi oluyorlar. Bir yandan yavaş yavaş alttan ısınan tencerede pişerken ölmek üzere olduğunu anlamayan ve etraftaki patatesleri yemeye devam eden yengeçler gibiyiz ülkece… Sadece guruldayan midesini düşünen ya da kirasını, faturalarını ödemek için yaşayan insanlardan, aklını çalıştırıp akilane davranışlar ortaya koymalarını beklemek de yanlıştır.

En başında “aman be bana ne” diyerek umursamazlıkla ülkede olan biteni geçiştiren yazar-çizerler, sözde aydınlar ve sanatçıların büyük çoğunluğu, mevcut halini korumak için sessiz kaldılar. Tam bu noktada ülkeye asıl lazım olan bilinçli topluluk ise üremeyi de üretmeyi de bıraktı. Cahillik, ülke genelinde hem üreyerek hem de ithal edilerek artmaya devam etti. Geldiğimiz noktada hem yerli hem de yabancı olmak üzere bu ülke değerlerine sahip olmayan bir dolu insanla bir arada yaşıyoruz. Kötü haber şu ki artık sayıca bizden fazlalar ve ülkenin gidişatında artık “demokrasi” gereği bu çoğunluğun sözü geçiyor. Ülkemizin derdi tek başına bir sorun olarak bizi yönetenler ve onların tutulmuş akılları değildir… Bizi yöneten bu aklı işbaşına getiren ve işbaşında kalması için çalışan yanlısı ve muhalefetiyle tüm bir toplumdur. Asıl sorun, kendini her zaman haklı gören, her an ülke değerlerini savunanları yerle bir etmeye çalışan, adaletsizlikten, bilgisizlikten ve ranttan beslenen cahiliyettir.

Memleketin asıl sorunu olan bu cehalet, kötü bir sis bulutu gibi ülkenin üzerine çöktü kaldı. Bu yüzden daha fazla okumalı, daha fazla kıyaslamalı ve bugünü değil bu ülkenin yarınlarını düşünmeli tüm toplum. Kimse kendisinin yapabileceği şeyleri başkasından beklemeden hareket etmeli ve her adımında ülkenin menfaatlerini tarafsızca ölçüp biçmelidir. Aksi halde gelecekte de bizi şimdikinden daha iyi bir refah beklemiyor. 

Daha iyisi olur mu bundan sonra ya da düzelir mi bu gidişat? Bilinmez. Ama “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” demeye devam ettikçe, karanlık da büyümeye ve yok etmeye devam edecek. Bu durumdan kurtulmanın tek bir yolu var; cehalet denilen bu karanlıktan topluca uyanmak ve Konfüçyüs’ün de dediği gibi karanlıktan şikâyet etmek yerine kalkıp bir mum yakmak…