İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, hafta içi yoğun CHP mesaisi sonrası kendisine eğlenceli bir hafta sonu aktivitesi buldu: Manifest grubuna dava açmak…
Altı genç kızdan oluşan grup, özellikle çocuklar ve teenage yaş grubunda çok popüler. Bir nevi K-Pop gruplarına alternatif yerli milli girl band.
Manifest grubu, 6 Eylül’de +18 adlı konserini İstanbul Küçükçiftlik Park’ta verdi.
12 bin kişi konseri izledi.
Konserde giydikleri kıyafetler ve dansları çok konuşuldu. Eleştiriler de aldı.
Sosyal medya bir nevi ön soruşturma bürosu olarak çalışıyor. Birileri sosyal medya görüp hoşlarına gitmeyen her şeyi hızlıca suç kategorisine sokup savcıları ve polisi göreve çağırıyor. Muhtemelen linkler bir takım etkili Whatsapp gruplara düşüyor. Sonra da herhalde bir şekilde savcıların önüne geliyor.
Artık hangi vesileyle bu büyük ahlaki krizin farkına vardıysa İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, konser hakkında “hayasızca hareketler” ve “teşhircilik” suçlamalarıyla resen soruşturma başlattı.
Başsavcılık’tan yapılan açıklama ilginç:
“Manifest Grubu tarafından verilen halka açık konser sırasında, şarkı söyleyen grup üyeleri ile sahnede dans ve gösteri yapan şahıslar tarafından, toplumun sahip bulunduğu ortak edep (ar ve haya) duygularının ihlâli ve incitilmesi, edep ve ahlâk temizliğine, toplum kültürünün önemli bir kısmını oluşturan edep, iffet, ar ve haya duyguları, edep törelerine saldırı niteliği taşıyan, çocukları ve gençlerin bu duygularına zarar verip olumsuz etkileyici nitelikte olan eylem ve hareketlerde bulunduklarının tespit edilmesi üzerine, sözkonusu halka açık konserdeki bu eylemler ile ilgili olarak TCK.nun 225. Maddesinde düzenlenen ‘Hayasızca Hareketler’ ve ‘Teşhircilik’ suçundan ve yapılacak inceleme ve araştırmalar sonrasında tespit edilecek suçlar kapsamında maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için değerlendirme ve soruşturma yapılmak üzere şüpheliler hakkında Cumhuriyet Başsavcılığımz tarafından resen soruşturma başlatılmış olup, bu kapsamda bu aşamada gerekli araştırma, inceleme ve şüphelilerin tespiti için Kolluk Birimlerine talimat verilmiştir.”
Aile içi Dallas filmlerinin çekildiği öğlen kuşağı programlarındaki saldırılardan etkilenmeyen “edep töreleri”ne yönelik hayasızca akın herhalde durmuştur.
Şimdi sırada interneti, tvleri kapatıp benzer binlerce grubun, şarkıcının konserlerde yaptıklarını halkımızın görmemesini sağlamakta…
Bir kere bu konser halka açık değildi, biletliydi.
Ayrıca pek çok benzer konserde olmayan +18 şartı varmış bu konserde.
Yani grubun hayranı olan +18 yaş altındakiler bu konseri canlı izleyemedi.
Halbuki bundan bir ay önce İstanbul’un ortasında Yenikapı Meydanı’nda çok daha uygun bilet fiyatlarıyla onbinlerce kişi, yaş sınırlaması da olmadan Jennifer Lopez’i izledi.
Lopez, konsere mayoyla çıktı.
Manifest grubu üyelerinin yapmaya cesaret edemediği twerk danslarını yaptı.
Hatta üstü çıplak erkek dansçılarıyla…
Batılı tasvir edip herkese bir Google uzaktaki bu edep dışı görüntülerle Karar okurlarının daha fazla ahlakını bozmayalım.
Yani özetle dünyanın her yerinde yaptığı Jennifer Lopezliklerin hepsini sansürsüz olarak İstanbul’un ortasında yaş sınırı da olmadan onbinlerce kişinin önünde tekrarladı.
Peki, Manifest grubunun kız kıza yaptığı, cesaret edemediği kadar cüretkar dansları erkek dansçılarıyla yapan Jennifer Lopez ve konseri organize edenler hakkında herhangi bir ahlak ve edep soruşturması açıldı mı?
Hayır.
Hatta festivali organize eden Trabzonlu fuar organizasyonları yapan çift, hem Anadolu Ajansı’na hem de Ahaber’e röportajlar verdi.
Anadolu Ajansı festivali “İstanbul Festivali deneyim, gastronomi, müzik ve eğlenceyi bir arada sunuyor. Dünyaca ünlü isimlerin sahne aldığı, Focus İstanbul Etkinlik Yönetimi tarafından bu yıl dördüncü kez düzenlenen "İstanbul Festivali", deneyim alanı ve konserleriyle ilgi görüyor” diye haberleştirdi.
Festivali organize eden şirketin CEO’sunu yayına çıkaran Ahaber, konseri de şöyle duyurdu:
“Dünyaca ünlü pop yıldızı Jennifer Lopez'in İstanbul konseri için geri sayım başladı! Milyonların heyecanla beklediği konser, 5 Ağustos'ta Yenikapı Etkinlik Alanı'nda gerçekleşecek. İstanbul'u ayağa kaldıracak dev konser öncesi, sahne ve teknik hazırlıklar hız kazandı.”
Soruşturma şöyle dursun, organizasyonu yapanlar Jennifer Lopez gibi bir starı Türkiye’ye getirdiği için övgüler aldı.
Hatta 20 gün sonra Yenikapı’da kurulan aynı sahnede bu kez Sami Yusuf ilahilerini ve Nesimi adlı meşhur eserini onbinlerce kişiye seslendirdi.
Yani karşımızda sadece beyhude değil aynı zamanda ikiyüzlü bir ahlakçılık var.
Çünkü bu ancak dişine göre bir ahlakçılık.
Manifest grubu gibi arkasında kimse olmayan altı kıza gücü yeterken, Yenikapı Meydanı’nın tahsis edildiği, devletin ajansında röportajları çıkan bir festivale gücü yetmiyor.
Jennifer Lopez, Yenikapı Meydanı’nda her yaştan 50 bin kişinin ahlakını bozmazken, Manifest grubu +18 sınırı olan bir konserde edep törelerine saldırmış oluyor.
Günün sonunda Manifest grubunu seven genç kızlar ve erkekler de bu çelişkilerle erken bir yaşta tanışmış oldular.
Muhtemelen onlar arasında siyasetçilerin, bürokratların, savcıların da çocukları var.
Manifest’e benzer dünyada bir tık uzaklıkta binlerce grup, şarkıcı varken, herkes her an her yerde onları izleyebiliyorken, onların çok daha mazbutu ve mütevazisi olan bir Türk girl bandın nasıl edepsiz ve hayasızlıktan şüpheli olabildiği gibi çocuklarının zor sorularına verecek bir cevapları var mı acaba?
Çünkü devlet böyle durumlarda arada balkondan mahalleye bakıp söylenen yaşlı bir huysuz emekli amca gibi davranıyor.
Sosyal medyada görüp tetiklendiği herşeyin üzerine polis ve savcı göndererek meseleleri çözebileceğini zannediyor.
Don Kişotluk bile değil bu. Bir çeşit çaresizce ahlakçı rollenme belki.
İyi örneklere vesile olmak, ahlakı bir hal olarak yaşamak yerine ahlakı bir sopa olarak başkalarını izaya çekmek için kullananların kendi çocuklarını bile ikna etmesi mümkün değil.
İkna olmuyorlar zaten.
Çocuklarını kaybettiğini düşünenlere ise devletin sopasından fayda yok.
İstediğin he rşeye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir çağda Manifest grubuyla uğraşmak için epey sıkılmış olmak gerek.
Yenikapı’da onbinlerce kişinin Jennifer Lopez’in twerk dansını izlemesinden 15 gün sonra yine başka bir onbinlerce kişinin Sami Yusuf’un Nesimi’sini dinleyebildiği bir şehri bir kasaba gibi yönetmezsiniz.
Boş yere uğraşmayın.
İlber Ortaylı’ya not…
“Survivor Entelektüel” yazıma İlber Ortaylı’dan Hürriyet’te adhominem, hakaret ve komplo teorileriyle dolu bir cevap geldi.
Yazıda hayat hikayesiyle ilgili bilgileri Alman istihbaratından ve FETÖ’cülerden aldığımı iddia ediyor.
Google’da bulduğumu söyleyerek kendisine atfettiği büyük önemle ilgili bir hayal kırıklığına neden olmak istemem.
Aslında haberin kaynağı da bizzat kendisi. Eğer kişisel biyografilerinde 1947 yılında Bregenz’de doğduğunu yazmasaydı oturup araştırmazdım.
Çünkü Rus çar ailesinin aşk hayatından, Pers krallarının ayakkabı numarasına kadar herşeyden malumat sahibi olduğunu göstermekten hoşlanan bir tarihçi, 1947 yılında Avusturya’nın en batısında Lüksemburg sınırındaki bir kasabada doğduğunu bugüne kadar anlatma gereği duymamıştı.
Halbuki Google’a Bregenz yazdığınızda karşınıza ilk çıkanlardan biri o Nazi kampı oluyor.
Hatta Avusturya’da zorla Bregenz’e getirilip, ağır işlerde çalıştırılmış Nazi dönemi Doğulu İşçiler için bir telafi fonu bile var.
2000 yılında kurulmuş "Federal Law on the Fund for Voluntary Payments by the Republic of Austria to Former Slave and Forced Laborers of the National Socialist Regime (Reconciliation Fund Law)" yasasıyla Avusturya hükümeti Nazi döneminde zorla ülkeye getirilip Bregenz’in başkenti olduğu Vorarlberg eyaletinde çalıştırılan Kırımlılara özür için kişi başı 7600 Euro ödüyor.
Ben olsam, tek bir kelime hakaret olmayan yazım için bana dava açıp mahkemeleri boşuna uğraştırmaktansa bu telafi fonu için şansımı bir denerdim.
Kasaba derken gerçekten de bir kasaba Bregenz.
Kendisinin bana “Kasabalı” derken yaptığı gibi demode bir elitist hakaret değil bu.
Bu arada Hürriyet gazetesinde Rize’den kasaba diye bahsetmek Ortaylı’nın bugüne kadar yaptığı en cesur muhalefet olabilir.
Rizeliler, Suriyeliler ve Afganlar kadar hakaretlere tahammüllü olmayabilir.
Doğrudur, çok soylu bir aile sayılmayız. 300 yıldır atalarım Rize’den dışarıya adımını atmamış. Ama en azından ailemizde hiç SS subayı yok.
Tabii ki o devirde bir Kırımlı için bu bir tercih değildi, bugün bir suç da değil.
Ama evinden binlerce kilometre uzaktaki bir mülteci kampında doğduğunu unutarak nüfus mühendisliğine soyunmak, ırkçılık yapmak her devirde suç ve ayıp.
Bu ayıbın üstü de ajan, FETÖ’cü, kasabalı diye hakaret ederek kapatılamıyor.
https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/savcilik-jennifer-lopezi-nasil-kacirdi-1605131