Komisyon oy çokluğu ile karar aldı, İmralı’ya gidilecek, Öcalan’la görüşülecek.
Segbisle vs ile uzaktan görüşme tatmin etmedi, DEM veya Öcalan razı olmadı, “İllâ İmralı’ya gelinecek benimle görüşülecek” dedi. Nerede ise bu iş “Barışın şartı” haline getirildi.
DEM süreci böyle anladı, DEM’in duruşunu önce Bahçeli anladı, Bahçeli anlayınca MHP grubu anladı, Erdoğan’ın nerede durduğu belli olmadı, Komisyona havale etti, Komisyonun Ak Partili üyeleri de Erdoğan’ın Bahçeli gibi düşündüğüne kanaat getirdi ve Komisyondan oy çokluğu ile karar çıktı.
CHP oylamaya katılmadı, İmralı’ya gidilmesine de karşı çıktı. “Öcalan’ın görüşünü almaksa bu bu çağda pek çok teknik yolla alınabilirdi, İmralı’ya gitmenin anlaşılabilir bir mantığını kimse izah etmiyordu, öyleyse bundaki ısrar niyeydi?”
Baktım, CHP’nin üstüne çok geldiler. Öncelikle DEM’den geldi tepkiler… Halk tv’de, CHP’li temsilcilere o kadar çok “Niye?” diye soruldu ki, gece boyu, gündüz boyu cevap yetiştirmeye çalıştı CHP’li yetkililer. Ak Parti ve MHP cenahı daha sessizdi. Çünkü onlar, kendi tabanlarına bu işi izah edememenin, AKP – MHP – DEM birlikteliğinin ne anlama geldiğini anlatamamanın sıkıntısını yaşamaktaydılar.
Bahçeli rahattı. Rahat mıydı? Grubu yönünden rahattı, evet o, urgan attığında da ayakta alkışlanıyordu, “Yanıma üç kişi alır, İmralı’ya giderim” dediğinde de… Lider’e soru mu sorulurdu? O ne dediyse oydu!
DEM’den Pervin Buldan “Ana mulahelefet DEM’dir. Nokta” diye X paylaşımı yapmış. “Ne ana muhalefeti, iktidardır DEM iktidar! Nokta!”
“Pervin hanım İmralı’ya gide gele bu psikolojiyi içselleştirmiş olmalı, ne de olsa Bahçeli’nin deyişi ile “Kurucu önder”le mülaki oluyorlar” diyeceğim ama bereket versin kısa süre sonra silmiş bu mesajı…
DEM, hangi hesaplarla bilinmez iktidar partilerini “İmralı’ya gidilmezse olmaz” noktasına getirdi ya, kendisini ana muhalefet de sansa iktidar da sansa yadırganmaz.
Baksanıza, ana muhalefet, biraz “Kürtlerle ittifak yaptı” diye yargı mecralarında kıvranırken onların afra – tafralarından geçilmiyor.
Öcalan’ı Türkiye siyasetine dikte etmek istiyorlar.
Yarının “Kürt siyasetinin patronu” haline getirmek istiyorlar.
Bilmem iktidar cenahı, özellikle Ak Parti, meselâ Hüdapar’ın Öcalan ile görüşmeye ret cevabı vermesi üzerine düşündü mü?
Hüdapar özellikle bölgenin, Doğu – Güneydoğu’nun partisi. Söyleminde Kürt ağırlığı var. Muhafazakâr nitelikli. Çizgisi, muhafazakâr niteliği tartışılabilir. Peki niye Cumhur İttifakının paydaşı olmasına rağmen iktidar çizgisinden ayrılıyor ve Öcalan’ın öne çıkarılmasını istemiyor?
Çünkü Öcalan’ın “Kürt siyasetinin patronu” olmasını kabul etmiyor.
Çünkü Öcalan’ın yarınlarda Doğu - Güneydoğu’da patronlaşmasını istemiyor.
“Liderlik” denen şeyin bu memlekette, özellikle partilerde nasıl bir tek belirleyicilik haline geldiği açık değil mi? DEM, barış için aşılması gereken bunca badirenin arasında “Öcalan da Öcalan” diye ısrar ederken, üstelik bunu Öcalan içerde iken yaparken, bir de Öcalan’ın patron olduğu iklimi düşünün. Bunu Hüdapar da biliyor, bölgenin insanları da…
Hadi MHP, “Ben kitlelerimi her şekilde ikna ederim” gibi düşünsün, peki Ak Parti bölgedeki insanlarına bu kadar “Öcalan vurgusu”nun kendilerini nasıl etkilediğini sordu mu?
Sürecin bir boyutu, “Geleceğin Kürt siyasetini tanzim ediyor” diyorum. DEM süreçte, bir “Bebek katili”nden bir “Siyasi lider” çıkarmaya çalışıyor. Bunun için de iktidarın – özellikle Ak Parti cenahının bilinen sebeplerle DEM oylarına duyduğu ihtiyacı manivela olarak kullanıyor.
DEM oyları, evet, CHP’nin de ihtiyaç duyduğu şeydi. Ama CHP kendi kendine “Öcalan ısrarı”nı izah edemedi, içine sindiremedi ve tavır koydu. Belki de geniş halk kitlelerinin sağduyusunu okudu. Belki de “Anadolu irfanı” denen şeydi CHP’nin okuduğu…
Aslında Kürt siyasetinde belki Selahattin Demirtaş’tan farklı bir değerlendirme gelebilirdi. Bu kadar “Öcalan ısrarı”nın ve Kürt siyasetini yeniden Öcalan ile bütünleştirmenin, bir anlamda “Kürt siyasetine Öcalan ipoteği” koymanın sağlıklı olup olmadığını o görebilirdi, ama o cezaevinde. İktidarın “Edirne ile İmralı arasındaki tercihi”nin anlamını mutlaka okumuştur. Belli ki oluşturulan iklimde kendisinde itiraz edecek gücü bulamadı.
Öcalan “Umut hakkı” vs. gibi bir formül bulunup çıksa, siyasete girse, DEM’in ya da yerine kurulacak partinin başına geçse, DEM dünyasındaki “Öcalan tutkusu”na bakıldığında nasıl bir fotoğraf ortaya çıkardı? Lider ve grubu, mevcutlardan en çok hangisine benzer?
Bunu bir soru olarak bırakayım. Ama DEM’in şu sıralar sergilediği imajın çok sevimli olmadığını ifade etmek isterim. Süreç ilerledikçe DEM’in içinden sert, yargılayıcı, diş gösterici, sürekli el yükselten bir profil çıkıyor. Bu çok açık ki Demirtaş’ın altını çizdiği “Kardeşlik” ikliminden uzak bir duruş. “Barış”ı da ıskalayan bir duruş. Hani Bahçeli dedi ya bir ara “Maksimalist talepler olmasın” diye… Bakın, Öcalan’a kapı aralayan insan olarak o bile, DEM grubunda atılan “Biji serok APO” sloganlarından sonra her şeyin bir haddi var noktasına geliyor. Diş göstermenin iki yolu var, malum, bir tebessüm için görünür dişler bir de tehdit için… Bence dikkat etmek gerekiyor bu hassas süreçte dişleri gösterirken…
https://www.karar.com/yazarlar/ahmet-tasgetiren/surecte-ocalan-ipotegi-demin-sikintili-durusu-1605966

