Tarih sahnesinin en görkemli figürlerinden biri olan Kanuni Sultan Süleyman, Osmanlı’nın en kudretli padişahı olarak zaferlerine zafer katıyordu.
İmparatorluğun güneşi en tepedeyken, her şey mükemmel görünürken, dostu Fransa Kralı’na yaptığı bir jest, ihtişamın altında usul usul işleyen bir çöküşü başlattı.
1535 yılında Fransa’ya verilen kapitülasyonlar… O zamanlar “ticaret kolaylığı” olarak sunulan bu masum ayrıcalıklar, zamanla ekonomiyi dışa bağımlı hale getiren, yerli üretimi baltalayan ve devletin egemenliğini zedeleyen prangalara dönüştü.
***
Tıpkı ilk düğmesi yanlış iliklenen ceket gibi; geri kalanını ne kadar düzgün kapatmaya çalışsanız da üzerinizde hep eğreti durur. İşte Türkiye’nin ekonomi hikayesinin özeti de budur.
AKP’nin ilk yıllarındaki “başarı” iddiası, aslında bugünün sorunlu temel taşlarının döşendiği bir dönemden ibaretti…
Yıllar boyunca, “paranın efendisi biziz” edasıyla Türk Lirası adeta demir bir kafeste, suni bir şekilde değerli tutuldu. Bu sayede, borçlanmaya dayalı sanal bir zenginlik partisi verildi.
Dünya adeta bir para okyanusuydu ve Türkiye bu okyanustan hortumla kredi çekiyordu. Komşunun son model arabası, eniştenin yeni telefonu derken, bu geçici refahtan herkes memnun görünüyordu.
***
Gelen dövizler ekonominin makyajını tazeliyor, milli geliri kağıt üzerinde tırmandırıyor, enflasyon canavarını ise bodruma kilitliyordu. Gerçeklerin o sevimsiz yüzünü fondötenle kapatmakta üstümüze yoktu.
E haliyle herkesin ağzında aynı cümle vardı. “Ekonomi tıkırında…” Tıkırtı geliyorsa sorun çıkması kaçınılmazdır bir süre sonra…
Dolar kurunun fırlamasıyla bütün bu algı tuzla buz oldu. Zira Türkiye ekonomisinin fay hattı dolardır. Kurdaki her yükseliş deprem etkisi yaratır.
Dolar yukarı tırmanırken siz ağzınızla kuş tutsanız da insanları ekonominin iyi gittiğine inandıramazsınız. Nitekim halk enflasyonu TÜİK’ten değil, döviz bürosundan okur.
***
Eskiden insanlar “Bugünün yarını var” deyip harcamazdı. Şimdi ise tam tersi… “Yarının garantisi yok!” deyip elindekini bugüne gömüyor.
Güvensizlik öyle bir seviyeye geldi ki… Kimse o parayla konut sahibi olabileceğine, geleceğini güvenceye alabileceğine inanmıyor.
***
Peki, mevcut ekonomi yönetiminin amacı geçmişin enkazını temizlemek mi, yoksa durumu bir süre daha idare etmek mi?
Uygulanan programın tek somut stratejisi, dolar kurunu kontrollü bir seviyede tutma çabasından ibaret… Anlayacağınız, dün “sermaye kontrolü” ile bastırılmaya çalışılan ateş, bugün yüksek faiz hortumuyla söndürülmeye çalışılıyor.
***
Bu esnada dış borç faturamız, faizi hariç, 527 milyar doları aşmış durumda… Faiz ile hiç hesaplayıp moralini bozma…
Bu devasa hesap nasıl ödenecek? Formülü belli… Ülkeye para gelecek, yatırım yapılacak, üretilecek, satılacak ve ülkeye kazanç sağlanacak.
Peki yatırımcı neden gelsin? Hukuk yok, özgürlük yok, ifade hakkı yok… Yatırımcı dediğin de insan nihayetinde... Parasıyla birlikte huzur ister… Yatırım yapacağına gider yatağına yatar. Kafasını rahat tutar. Haklılar. Ne uğraşacaklar.
https://www.nefes.com.tr/yazarlar/murat-muratoglu/tikirti-geliyorsa-kirilma-yakindir-47463