Eski Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın kanser hastalığının nüksetme riski, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hekim raporuyla tespit edildi.
Bundan hiç tereddüt yok.
Buna rağmen Adli Tıbb’a gönderildi. Adli Tıp geri İzmir Şehir Hastanesi’ne sevk etti…
Aslında soruşturma İstanbul’da yapıldığı halde tutukluğunun İzmir Buca’ya gönderilmesi, ardından bu İzmir-İstanbul gelgitleri vicdanın kabul edemeyeceği bir durumdur. Hastalığı yüzünden 20 kilo vermiş, mecalsiz düşmüş bir ‘şüpheli’ye eziyetten başka nedir bu?
Çalık hasta halinde ve eli kelepçeli olarak İstanbul’dan tekrar İzmir, İzmir’den İstanbul’a, İstanbul’dan tekrar İzmir Şehir Hastanesine götürüldü!
Kanserin nüksetmesi riski ve kalp sorunları tıbben sabit olduğu halde, bu oradan oraya sevkler niye?..
Bunu cevabını ben bilmiyorum,
Adli Tıp, Eğitim ve Araştırma Hastanesine güvenmiyor mu, güvenmiyorsa neden kendisi gerekli tetkikleri yapmıyor da İzmir Şehir Hastanesine gönderiyor?
Çalık’ın annesi Gülümser Çalık’ın kanser hastası evladı hakkındaki feryatları sadece toplumsal hafızaya kazılmış değildir; yarın bugünlerin hukuk tarihini yazacak olan tarihçiler de bunu “adalet sorunu”nun belgelerinden biri olarak kaydedeceklerdir.
AĞIRLAŞAN YARGI SORUNU
Bizim Ceza Kanunu’muz ve Ceza Muhakemesi Kanunu’muz, bu iktidarın reformist olduğu dönemde, 2004 yılında tamamen AB Standartlarına göre hazırlanmıştı.
AB Genişleme Görevlisi Günter Verheugen “Türkiye’nin ceza mevzuatı tamamen AB kıstaslarına uygundur” diye açıklama yapmıştı. (23 Eyl 2004)
İktidarın 2014’ten sonraki kanun değişiklikleri otoriterleşme yönünde olsa da bu iki kanunun temel ‘evrensel hukuk’ karakteri değişmedi.
Sorun yargının siyasallaştırılmış olmasından gelen uygulamalardır: Bizde genelde kanunlar evrensel standartlara uygundur, sorun uygulamalardadır: Vesayet yargısı, cemaat yargısı, ardından siyaset yargısı…
Bu iktidarın kabaca son on yılında:
- Üç defa kanunla bir defa KHK ile yargı kadrosu değiştirildi… Bu konuda saygın anayasa hukukçumuz Prof. Kemal Gözler’in “Türk Anayasa Hukuku” adlı anıtsal akademik kitabında geniş ve ‘müdellel’ bilgiler vardır. (Ekin Yayınları, 4. Baskı, s. 1184-1180)
- Diğer faktör, HSK’nın üye seçiminin tamamen siyasi iradeye bağlanmısıdır. Nitekim Venedik Komisyonu raporunda, bu yüzden, partili Cumhurbaşkanı’nın “yargı üzerinde güçlü bir siyasi etkisi” olduğu belirtilmiştir. (6 Aralık 2024, Paragraf 118)
TUTUKLAMA GELENEĞİ
Tutuklama tutkusu bizim asırların içinden gelen sorunumuzdur. Günümüz açısından uzun izahat yerine, eski Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yargı sorunlarını teşhis eden konuşmalarını hatırlayabiliriz. Gül, “Tutuklamayı infaz gibi gören uygulamalar asla kabul edebileceğimiz bir durum değil. Çünkü tutuklama istisnai bir tedbirdir, aslolan özgürlüktür. Tutuklamalarda keyfilik kalkacak” demişti. (6 Eylül 2019)
Kalkmadı, Gül’ün işaret ettiği tutuklama sorunları devam ediyor. Hatta bir hukukçu olarak, “silkeleme” döneminde bu yargı sorunlarının daha da arttığını görüyorum.
İktidar içinden birkaç vicdan sesi yükseldi ama tabii etkisi olmadı.
Son on yılda ve özellikle CB sistemi döneminde İçte ve dışta öyle bir kanaat iklimi oluştu ki, yargının her kararından Cumhurbaşkanı sorumlu görülüyor, somut ilgisi olmadığı dosyalarda bile…
Bu da Türkiye’nin hukuk devleti puanını düşürüyor.
ADLİ KONTROL
Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, keyfi tutuklamaları önlemek ve yaygın tutuklamalara bir çözüm olmak üzere “adli kontrol” başlığı altında 12 seçenek düzenlenmiştir: Tutuklayıp içeri atmak yerine, yurt dışına çıkış yasağından tutun da “taşıt kullanma yasağı”na kadar… Halk dilinde “ev hapsi” denilen “konutunu terk etmemek” düzenlemesine kadar. (MK, madde 109 vd.)
Hatta kanun, tutuklamanın devamına karar verecek hakime ‘niye adli kontrol seçeneklerini uygulamadığını somut gerekçeler göstererek anlatması yükümlülüğünü bile getirmiştir.
Adli Tıp raporu kesinlikle şart değildir.
Şimdi soralım:
Kanser hastası Murat Çalık tahliye edilip “konutu terk etmeme” tedbiri uygulanırsa, kaçabilir mi?! Delilleri yok edebilir mi?! Tanıklara falan baskı yapabilir mi?!
Öyleyse niye tutuklu? Ben anlamıyorum, kanunda da yerini bulamıyorum.
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/tutuklama-tutkusu-1604622