- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 10 Şubat 2019, Pazar 17:31
İstanbul depremi için “Allah korusun” demekten başka neyimiz var?
Kartal’daki üç katı kaçak, 8 katlı binanın çöküşü gelecek olan şeyin ne kadar korkunç sonuçlar doğuracağını o kadar net ortaya koyuyor ki, insanlar olarak, devlet olarak, dehşetli bir ürküntü yaşamamak elde değil.
Üç katı kaçak, ama belli ki alttaki 5 kat da her an yıkılmaya hazır bir durumdaymış.
Bir bakın İstanbul’a ne kadar kaçak yapı var, ne kadar eskilerin ifadesiyle mail-i inhidam (yıkılmaya hazır) yapı var.
“Bir depremde yüzde 70’i yıkılır İstanbul’un” deniyor.
Allah korusun, Allah korusun, Allah korusun!
İşin enkaz kaldırma ve kurtarma faslına gelince Kartal’daki olay, deprem halinde ortaya çıkacak fecaati gözler önüne seriyor.
Bir tek bina. Etraftaki bütün yollar açık. Her türlü iş makinasını getirme, kullanma imkanı var. Hastaneler açık, ambulanslar hazır, kurtarma ekipleri seferber olmuş durumda. Bakanlar enkaz mahallinde.
Ne oluyor?
17 cansız beden çıkıyor bu binadan...
45 saat sonra bir kişi canlı kurtarılıyor.
Yaralı olsa bile canlı kurtarılanlar kurtarma faaliyetindeki başarıyı gösteriyor, cansız bedenler ise hep içimizde “Daha erken ulaşılabilseydi kurtarılabilerler miydi?” sorusunu doğuruyor.
Ama görülüyor ki yüksek katlı bir tek bina yıkılmış olsa bile, enkaz altında kalanları kurtarmak öyle şipşak gerçekleşemiyor.
Bir deprem hali ise, İstanbul’un beşik gibi sallanması ve bu mail-i inhidam (yıkılmaya hazır) milyonlarca yapının yerle bir olması demek.
Böyle bir durumda İstanbul’un ne hale geleceğini düşünmek bile ürkütücü. Bir yangın durumunda itfaiye araçlarının giremediği kimi İstanbul sokaklarında insanların diri diri yandığına tanık olunur.
O sokaklar deprem durumunda ne olur? Hangi sokağa kaç zamanda girilir ve kurtarma ekipleri gelinceye kadar kaç insan hayatını kaybeder? Tasavvuru bile korkunç.
Yol yok, iş makinası getirmek bile günler alıyor. Hastaneler bile yıkılmış.
Nasıl bir şehir olur İstanbul, şöyle herkes gözlerini yumsun ve tasavvur etsin. Dikeyler ne olur, yataylar ne olur, toplanma alanları arayan insanlar nerelere giderler? Ah ki ah!
Bu İstanbul’u hep birlikte oluşturduk. Kaçak yapıları da, çürük yapıları da, yolların araçlarla işgalini de, birilerine rant sağlayan imar değişikliklerini de hep birlikte gerçekleştirdik. Merhum mimar Turgut Cansever’in ifadesiyle “Günah yarışı”yapıldı hep birlikte. İlk taşı atacak günahsız birisi var mı İstanbul’da, tartışılır.
Bir yerel seçim sürecindeyiz.
Cemil Çiçek “Toptan demokratik tevbe yapmalıyız” der sık sık. Herkes elini vicdanına koymalı ve İstanbul’un bu hâle gelmiş olmasındaki payını görmeli, ondan sonra da “Bugüne kadar bunlar yapıldı, bundan sonra yapılmayacak” diye söz vermeli. İslâm ölçüsünde de tevbe böyle yapılırsa anlamlı çünkü. Günahı bilmek ve bir daha yapmamaya azmü cezmü kasteylemek.
Bir de depremden önce – ki o önceki sürenin ne kadar olduğunu bilmiyoruz, yarın mı, sonraki gün mü?- İstanbul için ne yapabileceğini açıklamalı.
Biliyorum pek çok insanın zihninden “Ne yapılabilir ki!” gibi sorular geçecektir. Devasa bir şehir, plansız oluşumlar, ve milyonlarca insan varlığı...
Ne yapmışız İstanbul’a?
“94 ruhu” söylemi aslında anlamlı. İstanbul’u bir emanet gibi almak, ve medeniyetimizin bu anıt şehrine anıt değerinde katkılar sağlamak.
Keşke bunu başarabilseydik. 24 sene sonra tüm dünyaya farklı bir şehir hizmetinin anıtlaştırdığı örnekler koyabilseydik. Yeni başlıyor gibi olmuyor ne yazık ki. 24 sene önce diyelim başkalarının bıraktığı tortuyu temizlemek vardı, bugün İstanbul için hangi zor birikim göğüslenecektir?
***
Şu sıralar biber – patlıcan gündemi var. Koca şehrin beslenmesi bile bir şehircilik problemi olarak önümüzde duruyor. 25 yıl önceki tanzim satış yöntemi bile bugünün İstanbul’unda çetin bir problem oluşturuyor.
***
Adapazarı- Gölcük depremlerinde devletin iki ayağı bir pabuca girmişti. Bir İstanbul depreminde devlet ne yapar?
Allah korusun, Allah korusun, Allah korusun.
MAKALEYE YORUM YAZIN

-
22.02.2019 Adaletsizliğe gerekçe üretmekten vazgeçmeliyiz
-
21.02.2019 Beka’ya böyle bakmak
-
19.02.2019 Kelimelerimiz - Ruhumuz - Hayatımız
-
15.02.2019 Korkular- sistemin gücü
-
12.02.2019 Doğu Türkistan davası
-
09.02.2019 O yazı nasıl doğmuştu?
-
01.02.2019 Beka’nın ötesi...
-
31.01.2019 Diller... Diller
-
31.01.2019 İslâmi kesim ve adalet
-
25.01.2019 Kızlarımız
-
24.01.2019 Medya
-
22.01.2019 ‘Gönül ve siyaset’
-
21.01.2019 Güvenli bölge ve Rusya
-
19.01.2019 Bekâ - Beka
-
17.01.2019 Trump’tan bu kadar emin miyiz?
-
15.01.2019 Dünya sistemi ile hesaplaşırken...
-
12.01.2019 “Bizim cenah”tan sakınılmış eleştiriler
-
10.01.2019 Kürtler
-
08.01.2019 Suriye: Baba bir hırsız tuttum
-
07.01.2019 İnsanlık kalitemizi sorgulamak
-
04.01.2019 Eylemler... Anlam... Adalet...
-
03.01.2019 Yerel mi genel mi?
-
30.12.2018 Suriye'de çok rahat değiliz
-
28.12.2018 Sorunu görmek ve çözmek
-
27.12.2018 Suriye: Nereden nereye?
-
25.12.2018 Transatlantik nereye gidiyor?
-
23.12.2018 Anadolu’da bir gün
-
21.12.2018 Bir tweetlik strateji
-
20.12.2018 Operasyon için reel politik çerçeve
-
18.12.2018 Çin ve Rusya ile ilişkilerde denge sorunu
-
16.12.2018 Amerika ile hesaplaşırken...
-
14.12.2018 Gülen ve Özel Harp Dairesi
-
13.12.2018 Bölgede alt-üst yuvarlanma
-
09.12.2018 Türkiye'den bakınca Fransa...
-
07.12.2018 Yargı herkesin derdi ama...
-
06.12.2018 Putin-Trump cinayeti örtemiyor
-
04.12.2018 Engellilerden engelsizlere...
-
02.12.2018 ‘Pardon, çok pardon!’
-
30.11.2018 Hangi dil?
-
29.11.2018 Sarsıcı özeleştiri
-
27.11.2018 Geç kalmışlık sendromu
-
25.11.2018 Yüz yıl muhasebesinde eğitim
-
23.11.2018 Kürt seçmenin duygu dünyası
-
22.11.2018 Cumhur ittifakı gerekçesiyle...
-
20.11.2018 O ve Biz
-
19.11.2018 Kavala işinde iktidarın payı var mı?
-
16.11.2018 Medya sorunu
-
15.11.2018 Kabe minberini kurtarmak
-
12.11.2018 Vatikan adam öldürseydi...
-
09.11.2018 ABD'nin oyun planı sürdürülebilir mi?
-
08.11.2018 Selam ile...
-
19.09.2017 Kürtler
-
17.09.2017 Kafa karıştırmayacak bir yazı
-
15.09.2017 Lale soğanı - Beyin göçü
-
13.09.2017 Kol saati - milli dava ayrımı
-
11.09.2017 Zarrab, Atilla, Çağlayan... Pis kokular
-
08.09.2017 FETÖ ders olacaksa...
-
06.09.2017 Yargı, Adalet, Ak Parti’ye maliyet
-
05.09.2017 Batı ile 2019 hesaplaşması mı?
-
29.08.2017 Lekelenmeme hakkı önemseniyorsa...
-
27.08.2017 Bir çığlığın yankısı
-
25.08.2017 Akşener ne yapar?
-
24.08.2017 Racon
-
22.08.2017 2019’a doğru en keskin eksen
-
20.08.2017 Batı ile gerilimin analizi
-
16.08.2017 'Sosyal tutuşma'
-
15.08.2017 Yeniden 'Erdemliler Hareketi'
-
02.08.2017 Hizbullah – FETÖ
-
30.07.2017 Hizbullah – FETÖ
-
27.07.2017 Kaygı mı motivasyon mu?
-
26.07.2017 Güzel ölüm
-
20.07.2017 Metal yorgunluğunu aşma yolunda
-
16.07.2017 Şehitler...
-
15.07.2017 Darbe girişimi ve FETÖ
-
13.07.2017 Türkiye’ye karşı operasyon rolü
-
09.07.2017 Üçüncü sayfa yüzümüz
-
04.07.2017 Ortadoğu'nun dizaynı meselesi
-
02.07.2017 Yüzde kaçımız Müslüman?
-
28.06.2017 Perinçek yargıyı niye öptü?
-
24.06.2017 2019 hesapları ve medya dili
-
18.06.2017 69 yaşında bir direnç yürüyüşüdür bu
-
16.06.2017 Berberoğlu kararı provokasyon mu?
-
14.06.2017 Hukukçu diyor ki...
-
05.05.2017 2019 hesapları
-
04.05.2017 ‘SIRAT-I MÜSTAKİM’
-
26.02.2017 'Evet' dünyasında kaygı var
-
14.02.2017 Balkon dilini öne taşımak
-
04.11.2016 Tiyatro ve görüntüler