
Selahattin Demirtaş
3 Kasım, AKP’yi iktidara getiren seçimlerin 23. yılıydı. Hatırlayanlar, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 3 Kasım 2002 erken seçimindeki rolünün kritik olduğunu bilir. O dönem Anasol-M olarak anılan Bülent Ecevit başbakanlığındaki ANAP-DSP-MHP koalisyon hükümetinde başbakan yardımcısı olan Bahçeli, erken seçim çağrısı yaptığında, genel seçimlere neredeyse iki yıla yakın bir süre vardı.
O seçim ülkenin kaderini değiştirdi.
Sonrasında yüzde 10 barajı nedeniyle, milyonlarca oyun çöpe gittiği, AKP’nin yüzde 34 oy oranıyla iktidar olduğu bir seçim gerçekleşti. IMF’nin ağır koşullar içeren stand-by anlaşması eşliğinde olsa dahi Kemal Derviş öncülüğünde hazırlanan ve AB müktesebatı doğrultusunda hazırlanan bir çok yasa yürürlüğe girmiş ya da girmek üzereydi. Seçimin ertesinde, 2001 ekonomik krizinden çıkış programının olumlu sonuçlarının AKP’nin kazanç hanesine yazıldığı yıllar başladı.
3 Kasım 2002 erken seçimi, ülkenin kaderini değiştiren bir kavşaktır.
3 Kasım’ın ertesi günü, 9 yıldır cezaevinde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tahliyesinin hayırlı olacağı yönündeki açıklaması, Bahçeli’nin siyasetteki tayin edici rolü konusunda bilinenlere bir köşe taşı daha eklemiş oldu.
4 Kasım ise HDP’nin eş genel başkanları, grup başkanvekilleri, milletvekilleri ve belediye eş başkanlarının tutuklandığı tarihin dokuzuncu yılıydı.
MHP Genel Başkanı Bahçeli, Demirtaş hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ihlal kararını kesinleşmesinden hemen sonra "Tahliyesi Türkiye için hayırlara vesile olacaktır" dedi.
Özgürlüğün değil bir gününün, tek bir saniyesinin bile çok değerli olduğunu bilmemiz, evrensel hukuk kurallarını unutmak anlamına gelmiyor. Beş yıl önce verilmiş AİHM kararına rağmen, tahliye edilmeyen Demirtaş, insan ömrünün çok önemli bir süresi olan 9 yıldır cezaevinde.
Kimin ne zaman ve hangi koşullar altında “terörist” olarak niteleneceğine, bu kurallardan, yasalardan, yargı kararlarından bağımsız olarak, gücü elinde bulunduranların karar vermesini normal mi karşılayacağız?
İç hukuk ve uluslararası hukuk normlarına göre olması gereken; AİHM kararını ilgili mahkemenin, yani Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi’nin doğrudan uygulaması değil midir? Asıl hukuk dışı olan Demirtaş ile diğer siyasi kişiliklerin zaten hemen tahliye edilmeleri gerekirken, Cumhur İttifakı bileşeninin icazetine ihtiyaç olması değil midir?
* * *
İktidarın uygun gördüğü siyasi konjonktürün “her şey” olduğunun bir diğer örneğini de TÜSİAD heyetinin, Ankara’da DEM Parti Genel Merkezi’ni ziyaret etmesi oluşturdu. Başkanı Orhan Turan ve TÜSİAD Ankara Temsilcisi Barış Urhan, DEM Parti Genel Merkezi’ne gitti.
TÜSİAD heyeti, görüşmede DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ekonomi Komisyonu Eş Sözcüsü Saruhan Oluç ve Diyarbakır Milletvekili Adalet Kaya’dan oluşan heyet ile bir araya geldi. Bunda da olağandışı bir durum “normalde” yok. Ama böyle bir ziyaretin altı ay önce değil de bugün gerçekleşmesinin, iktidarı kızdırmayacağından herkesin emin olması var.
Ne zaman ki hukuk kuralları, güç kullananın lütfuna gerek kalmadan; genel, herkese eşit, zamanında ve adil uygulanır ülkemiz ve toplum adına ancak o zaman gerçekten sevinebiliriz.
https://t24.com.tr/yazarlar/cigdem-toker/aihm-karari-lutufla-mi-uygulanacak,52262