Yıldıray Oğur

Tarih: 03.09.2025 20:33

​​​​​​​Erbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı?

Facebook Twitter Linked-in

Erbil’de Rudaw Araştırma Merkezi’nin düzenlediği toplantının biz davetlilere ilk gönderilen İngilizce başlığı “Türkiye’s Elusive Peace”di.

Erbil’deki toplantı salonundaki afişlerde ise başlık “Türkiye’s Difficult Peace” olmuştu.

Elusive “ zor yakalanan”, difficult ise malum “zor” demek.

İkisi arasındaki fark aslında Erbil’den sürece bakışı da özetliyor. Bu hem zor yakalandığı için üzerine titrenmesi gereken ama aynı zamanda başarılması da zor görünen bir süreç.

Toplantıda süreçle ilgili son kamuoyu araştırmalarını anlatan Rawest Araştırma Direktörü RojGirasun’un verdiği rakamlar da bu ikili bakışın Kürtlerin süreçle ilgili duygusuna da yakın olduğunu gösterdi: Anketlerde sürece destek yüksek ama güven düşük. Kürtler devlete, Türkler örgüte güvenmiyor. O yüzden de araştırmalardan “ Keşke olsa ama…” diye özetlenecek bir sonuç çıkıyor.

AK Partili eski Tarım Bakanı Mehdi Eker’in Kürtçe bir açış konuşmasıyla açtığı toplantının en dikkat çekici konuşmacılarından biri Mele Bahtiyar’dı.

Bahtiyar, 70’lerde Irak’ta Marx ve Lenin Derneği’nin başkanlığını yaptı, 1976’da Celal Talabani ile Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) kurup dağa çıktı. 16 yıl şimdi PKK’nın olduğu dağlarda peşmerge olarak savaştı.

“Silahı bıraktığımda özgürleştim, gerçekten yaşamaya başladım” diye anlattı o günleri.

Sonra siyaset günleri başladı. Uzun yıllar boyunca KYB’nin Talabani’nin ardından gelen en önemli isimlerinden biri oldu, bugün de çok sayıda kitabı olan Irak Kürtlerinin en önemli entelektüellerinden.

Ama KYB’ye verilen Irak Cumhurbaşkanlığı’nın da muhtemel adaylarından biri iken 2021’de önce zehirlendi, Berlin’de gidip tedavi olarak kurtuldu. Sonra Talabani’nin oğullarının elegeçirdiği kurucusu olduğu KYB’den dışlandı.

Üstelik onu dışlayanlardan biri olan Bafil Talabani aynı zamanda damadı, kızıyla evli.

Bir hafta önce Bafil Talabani’nin zırhlı araçlarla, dronelarla eski müttefiki ve rakibi amcasının oğlu Lahur Talabani’yi dört saatlik çatışmadan ve sayısı belirsiz ölümden sonra tutuklattığı Süleymaniye’den gelen Bahtiyar’ın sivillik vurgusu önemliydi.

Eski bir peşmerge komutanı olarak silahın gölgesinin siyasetin ve Kürtlerin üzerinden kalkması gerektiğini söyledi. PKK’nın Türkiye’ye yönelik silahlı mücadelesinin Irak Kürdistan’ına zarar verdiğini anlattı, hala kendini Marksist olarak tanımlarken Bahçeli’yi hararetle övdü.

Erbil ve Süleymaniye’de PKK’nin hangi sebeple olursa olsun silah bırakmasından memnun olmayan kimse yok.

Bunun nasıl olduğu, Bahçeli’nin neden böyle bir hamle yaptığı, Öcalan’ın amacı konusunda ise teoriler muhtelif.

Genelde bölge Kürtleri, herşeyi uluslararası büyük güçlerin planlarına bağlamak konusunda Türklerle yarışır bir yaratıcılık gösteriyor.

Muhakkak bu süreç ve Suriye’deki iktidar değişimi de yeni bir küresel planın sonuçları onlara göre. ABD ve İsrail yeni bir Ortadoğu kuruyor.

Genelde bu analizlerde Kürtler ve diğer halklar pasif aktörler hatta çoğu kez kurban rolünde.

Belki tarihte böyle acı tecrübeler olduğu için Kürtlerin ya da Türklerin, Arapların büyük planlar dışında kendi iradeleriyle kararlar alabileceklerine inanç zayıf. Buna inanmayınca, planlar da buna göre yapılmıyor.

Mesela Türkiye’de gündemden çoktan düşse de Erbil’de herkes İsrail’in yakında yeniden İran’a ve özellikle Irak’taki Haşdi Şabi’ye saldırmasını bekliyor.

Irak’ta eğer Haşdi Şabi yani İran milisleri Lübnan’daki Hizbullah gibi elemine edilirse Irak’ta Suriye’deki bir iktidar değişimi bekleyen de var, Kürtler için bunun bir fırsat olacağını düşünen de.

Genel olarak bölgedeki Kürtler 100 yıl önce oturmadıkları masalarda alınan kararların mağduru olduklarını düşünüyorlar ve bölgedeki her türlü kaosa bir fırsat olarak bakıyorlar.

KDP yöneticileri bu konuda daha rasyonel, 2017’de referandumda nasıl yalnız bırakıldıklarını unutmuyorlar, maksimalizm ve fırsatçılıktan uzakta görünüyorlar.

Ama solcu KYB’ye yakın isimler hep bir devrimci alt üst oluş anını fırsata çevirme perspektifiyle dünyayı izliyor.

Kürtlerin 100 yıl önce elden kaçırdığı fırsatı bu kez de kaçırmaması gibi bir umut ve tedirginlik hali hakim, özellikle de yaşlı ve solcu ilk kuşak KYB’lilerde.

Bu aynı zamanda genel olarak Kürt milliyetçiliğinin de ruh dünyasını yansıtıyor.

Bu düşünme tarzı aslında PKK’nınkine de çok yakın.

Biraz wishfull thinking, biraz benmerkezcilik ve tabii büyük devletlere fazla güç ve akıl atfetmek.

Yoksa Trump Amerikasının bir Ortadoğu planı olduğuna kim inanır. Ya da İsrail’in kendisinden başka herhangi bir milleti düşünerek bir plan yapabileceğine…

PKK her zaman maksimalist ve fırsatçı bir örgüt oldu.

Dünya okuması ise hep kendi merkezli ve güçlü devletlerin oyun planlarını analiz etmek üzere kuruldu.

Genel olarak 2013 çözüm sürecinin çökmesinin sebebi PKK’nın bu maksimalizmi ve fırsatçılığıydı.

Türkiye’nin verdiği barışa karşı, İran ve Esad’ın verdiği Rojava’yı tercih ettiler.

Şimdi artık Suriye’de ne İran var ne de Esad. Ama PKK hala maksimalist ve fırsatçı

Ya İsrail İran’a ve Irak’a saldırırsa, bölgede bir kaos oluşursa, PKK’nın silahının değeri yeniden artarsa, neden şimdi Türkiye ile olan çözüme mahkum olsun. Ya da Şam’la anlaşmaya?

Burada PKK’yı bir çizgide tutan hala Öcalan.

Öcalan’ın bazı sızan görüşme notlarında pek de iyi bahsetmediği Barzani yönetiminin kanalı Rudaw’ın toplantısına DEM İmralı Heyeti’nden Mithat Sancar ile gönderdiği mesaj bu farkı ortaya koydu:

“Barış imkanını ‘zor yakaladık’, ama sonuca vardırma konusunda tüm gücümüzle ve hassasiyetle çaba harcıyoruz. Türkiye’deki bu süreç başarıya ulaşırsa bütün Ortadoğu’nun kaderi değişecek; savaşların ve yıkımların yerini, barışa dayalı demokratik bir yaşamın alacağı yeni bir dönem başlayacaktır.

Benim tercihim, Kürtlerin, kendilerine demokratik toplum merkezli ilişki imkanı veren devletlerle bütünleşme ve dayanışma içinde olmaları yönündedir. Bunu “demokratik toplum temelli entegrasyon” olarak tanımlıyorum. Şu an yürüttüğümüz süreci bu esasa dayandırıyorum ve bunun başarılı olacağına inanıyorum.

Bana göre, Kürtler arasındaki ilişkiler de demokratik temelli birlik biçiminde olmalıdır. Bütün Kürtleri demokratik zeminde buluşmaya ve birlik olmaya çağırıyorum.”

 

Öcalan, ülke adı vermeden bütün Kürtlere bulundukları devletlerle bütünleşmeyi tavsiye etti.

 

Bu tavsiyenin esas muhatabının zaten bu bütünleşmenin olduğu Türkiye ve bu bütünleşmenin o kadar mümkün olmadığı, güçlü bir federasyonla başka bir formülün yaşadığı ve Öcalan’ın sözünün en az geçtiği Irak Kürdistan’ı olmadığı açık.

 

Bu tavsiye esas olarak Suriye’deki Kürtlere.

 

Kürt milliyetçileri ve Kandil Suriye’de maksimalist ve fırsatçı iken Öcalan tarihsel ve uzun vadeli bir tercih yapılmasını istiyor.

 

Erbil bu işin artık bir yere bağlanmasını bekliyor. Toplantıya katılan bazı KDP yetkilileri 2010’lardan beri PKK’yı silah bırakmanın zamanı gelmedi diye ikna etmeye çalıştıklarını anlattı.

 

Suriye konusunda ise onlar da daha milliyetçi ve Şam yönetimine karşı şüpheci.

 

Onlarla Suriye arasındaki bağlar, PKK ile sınırlı değil. Onbinlerce Suriyeli Kürt Erbil’e sığındılar. Önemli bir kısmı YPG’nin baskılarından kaçtı, bir önemli bölümü ise özellikle Afrin’in Türkiye’nin eline geçmesinden sonra Erbil’e sığındı.

 

Kültürel olarak da Rojava ve Başur (Irak Kürdistanı) birbirine benziyor.

 

Erbil kalesinde mevlid kandili için asılmış dev bir Hz. Muhammed pankartına bakarken, Twitter’da sosyalist SDG’nin yönettiği Rojava’da da Mevlid Kandili için bir günlük resmitatil ilan edildiği haberini gördüm.

 

Türkiye’nin de Rojava’ya baktığında sadece korku ve tehdit değil, bize çok benzeyen, birlikte mevlid kandili kutladığımız komşularımızı görmesi gerek.

 

Türkiye, çok gelişmiş Erbil’den bakınca bile fazla büyük bir ülke. Rojava’dan bakıldığında her halde süper güç olarak görülüyordur. Türkiye’den gelen bir uyarı ya da tehdit mesajı buralarda çok büyük endişeye neden oluyor. Bu endişe yaratma kabiliyeti sık sık kullanılmamalı, aşırı güç kullanımı anlamına da gelmeli.

 

Bakalım maksimalizm ve fırsatçılık mı yoksa entegrasyon mu galip gelecek?

 

Hep daha iyi bir fırsat anı beklenip zor olan mı seçilecek, yoksa bu zor yakalanan fırsat değerlendirilecek mi?

https://www.karar.com/yazarlar/yildiray-ogur/erbildeki-tartisma-maksimalist-firsatcilik-mi-demokratik-1605071


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —
G-DT9JLG88B3